078–İblis Lordları

Font Size :
Dark Mode
Reset Mode




078–İblis Lordları




Çevirmen: Bakakuun
.
.
.
İblis Lordu Clayman daha önce hissetmediği bir paniği tadıyordu.
İnsanlar istediği gibi harekete geçmişti.
(Planlarının) sonucu olarak ortada kanlı bir savaş gerçekleşmiş olmalıydı; acı ve trajedinin yaşanmış olduğu bu savaşın sonunda ruhlarını ele geçirmiş olmalıydı.

Ancak savaş bir anda belirlenmişti ve bütün ruhlar üçüncü bir kişi tarafından özümsenmişti.
Buna inanamıyordu ama güncel olarak edindiği bilgiler bu yöndeydi.
İnsanlar ve canavarlar arasındaki bu savaş Clayman’ ı Gerçek bir İblis Lordu olarak uyandıracaktı.
Bu yüzden Myulan adındaki hizmetkârını hiç ama hiç umursamıyordu ve fazla zaman geçirmeden ondan kurtulmayı planlıyordu.
Ama şimdi onunla olan bağı kopmuştu. Dahası üzerinde olan laneti de kırılmıştı ve özgürdü artık.
Bu daha çok paniklemesine neden oluyordu.
Ama sadece bu neden endişelenmesi için çok önem taşıyan bir şey değildi.
Neyse ki hala Milim olarak bilinen en güçlü koza sahipti.
Bu yüzden Frey’i zorlayarak zapt etme konseyi ayarlamasını sağladı – Walpurgis Şöleniydi bu.
Milim’ in ve Frey’ in imzası olduğundan hızlı bir şekilde onaylanmıştı; Walpurgis Şöleninde kendisine İblis Lordu demiş olan o haddini bilmez Slime’ ı ve şehrine son verdirmeyi istiyordu.
Ordusunu insan şehirleri rotası üzerinde ilerletmesi yasaktı.
Bu Zapt Etme Konseyinde öncelikle diğer İblis Lordları üzerinde üstünlük kuracaktı ve Canavar Ülkesi Tempest’ i işgal etme hakkını elde edecekti, tabi ki Tempest’ in rotasında olan bütün ülkeleri de ezip geçecekti.
Bu ülkede yer alan üst sınıf canavarların üstesinden de Milim gelecekti.
Birkaç gün önce olsaydı kendisi hepsinin üstesinden gelebilirdi ama Efendilerinin evrimi nedeniyle bütün canavarlar İblis olmuştu ve üstün güçlere sahiplerdi.
Clayman ilk planının başarısızlığına hayıflandı.
Yani, sonuçta yapması gereken tek şey Milim harekete geçtikten sonra geriye kalanları yönetmekti.
Ama…
Birden bire kendisini labirentine kapatmış olan Ramiris Slime Rimuru’ nun da Walpurgis Şölenine katılması için izin istemişti.
Ve ilginçtir ama çok hızlı bir şekilde onay verilmişti bu isteğine.
Clayman bu talebi veto etmek istemişti ama sanki aşırı normal bir şeymiş gibi diğer üç İblis Lordu bu isteği kabul etmişti.
Bu Clayman’ ın planının paramparça olmasına neden oldu.
O kadar uğraşarak toparladığı Walpurgis Şöleni şimdi düşmanlarına ev sahipliği yapacaktı.
Ve bundan kaçamazdı.
Slime tek başına gelse ve Clayman zapt edilmesini istese de savaş Şölende gerçekleştirilirdi.
“Ne yapsam? Ne yapmalıyım?”
Clayman umutsuzca kendisini bu çıkmazdan çıkarabilecek bir yol arıyordu.
.
Clayman’ ın bu umutsuz hali sırıtmakta olan Frey inceliyordu.
Ne kadar da nahoş bir adam, diye düşündü.
Her şey beklediğinden daha hızlı bir şekilde gerçekleşiyordu.
Bu sonucu öngörememiş olsa bile yine de kendi çıkarları ile eşleşiyordu (gerçekleşenler).
Karşısında durmakta olan ifadesiz Milim’ e baktı,
Şirin yüzü hiçbir duygu barındırmıyordu,
Gözleri başka bir yere bakmaktaydı ama birden bire Frey’ e baktı.
Frey kafa salladı.
(Evet, bu doğru. Anladım, Milim)
Diye kafasının içinde cevap verdi, içten bir gülümseme ile.
Ve…
(Clayman, günlerin sayılı)
Frey gizlice gelecekteki planını doğruluyordu.
* * *
Bilinmeyen topraklarda, defnedilme salonunun (mezarlığın) en iç odasında,
Buzdan oluşmuş bir tabutun içinde güzel düz saçlara sahip çıplak hoş bir kızın önünde bir benlik duruyordu, kendisi de çıplaktı, tabuta şüpheli bir bakış atıyordu.
(Ah, ne kadar da güzel. Ah…)
Kızı incelemek ve sevgi (sapıklık) dolu bakışlarla ona bakmak bu benliğin gizli bir şekilde zaman harcama yöntemlerinden birisiydi.
Gümüş saçlara sahip şirin bir kız.
Farklı renlerde olan gözleri tuhaf kırmızı ve mavi bir ışık içerisinde parıldıyordu.
Bu, bir sürü diğer belirgin özelliklerinin içerisinde, en fark edileniydi.
Ama belki de en çok dikkat çeken şey…
Küçük dudaklarından ortaya çıkan iki saf dişiydi.
Dudakları birbirinden ayrıldığında bu iki uzun dişi ortaya çıkarıyordu.
O gecelerin efendisi, Kâbusların Kraliçesiydi,
İblis Lordu Ruminas Valentine.
O bile, akıl almaz bir güce sahip bir vampir İblis Lordu bile bu buzdan tabutu kıramıyordu,
Sanki buzdan değil de saf Kutsal Ruh Enerjisinden yapılmış gibiydi.
Yani bu yüzden dokunmak bile vücudunda izler bırakırdı.
Ancak…
Bunu hiç kafaya takmayarak buzdan tabuta sarıldı.
Walpurgis Şölenine katılması için bir davetiye geldi bu kıza.
Maalesef onunla aynı (benzer) güce sahip şahıslar katılacaktı bu şölene.
Onları düşmanı yapabilecek güce sahip değildi.
Bu onun her ne kadar canını sıksa da yapabileceği bir şey yoktu.
(Bekle beni…)
Delicesine ilgilenmekte olduğu kızın ismini söyledi ve odadan çıktı.
Ve büyük bir miktar büyü enerjisi toplayarak odayı karanlık ile kapladı.
* * *
İki kişi muhabbet etmekteydi.
Birinci kişi iriydi, kesinlikle boyu nedeniyle bilinen dayanıklı bir adamdı.
Diğeri savsak bir şekilde uzanmaktaydı, hareketinde haysiyetten iz yoktu.
Ancak, normalde de bu şekilde olduğundan, birinci adam bunu kafaya takmıyordu.
[Peki, ne kadar süre burada kalacaksın?
Walpurgis Şöleninden sonra başka bir yolculuğa mı çıkacaksın?]
[Bilmem~, ne kadar da zahmetli. Artık hiçbir şey beni heyecanlandırmıyor~]
İri adamın sorusuna sıfır motivasyonla cevap verdi.
Ama…
[Ama Walpurgis Şölenine katılmaktan başka bir şansın yok?
Bu yüzden sonrasında ne yapacağını düşünmeye başlasan iyi olur.]
Dedi iri adam ve yukarıya, sonsuz gibi görünen gökyüzüne baktı sanki manzaradan hoşlanırmış gibi.
Aralarında dakikalar sessizce geçiyordu,
[Hey, Dagrule, oğulların İblis Lordu olmak gibi bir isteğe sahip mi?
Onlara bakabilirim, eğer istersen?]
Dedi narin adam sanki bu fikri yeni hatırlamışçasına.
Büyük adam… Hayır, Dagrule bir dakikalığına gözlerini kapadı ve derin bir şekilde düşündü.
Devlerden birisiydi bu İblis Lordu ve genellikle “Kıtanın Gazabı” olarak bilinirdi.
Normalde bir centilmendi ve bu unvanı hoşuna gitmiyordu ama sinirlendiğinde hiçbir şekilde kendisini durduramıyordu.
Güçleri sinirlendiğinde artıyordu bu yüzden oldukça dikkatli davranılıyordu.
Ve en yakın arkadaşı, narin olan, bir kere bile onu sinirlendirmemişti.
Narin adamın kelimelerine,
[Yok be, benim küçüklüğüme benziyorlar.
İhtiyatsızlar, her şeyi küçük görüyorlar ve kendilerinden güçlü bir benliğin var olmadığına inanıyorlar.
Seni bile küçük görürler, Dino]
Diye cevap verdi.
Narin adamın adı Dino idi. Dış görünüş olarak insanlara benzeyen bilinmeyen bir ırkın üyesiydi.
Ama hiçbir insanın sahip olmayacağı bir büyü gücüne sahipti.
Yakışıklı biri olmasına rağmen uykulu bakışları dış görünüşünü mahvediyordu.
Ama o da bir İblis Lorduydu, “Gezgin Kral” ve ya “Uykulu Ormanın Kralı” olarak biliniyordu.
Şimdi bile yolculuğunun ortasında evini geride bırakmıştı.
Ve yolculuğu sırasında bütün gücünü kullandığından en iyi arkadaşı Dagrule’ un bakımı altındaydı.
Dagrule’ un cevabı karşılığında,
[Ah, umursamayacağımdır. Benim değerim bunun gibi bir şeyle düşmeyecektir.
Ama eğer bu kadar arsızlarsa, onları buraya getirmeye ne dersin?
Üç tane oğlun var, bu yüzden birisini kendi adıma yanımda getirebilirim?]
Dedi.
Tabi ki İblis Lordlarının Walpurgis Şöleninden bahsediyordu.
Dagrule dedikleri hakkında biraz düşündü,
Ve
[Senden bunu isteyebilir miyim? Eğer salakça hareket ederler ve gerçek gücün ne olduğunu öğrenemeden ölecek olurlarsa (hayatta o kadar ilerleyebilmişler demektir).
Bu yüzden onlara gerçek gücün ne demek olduğunu göstermek iyi bir ders olacaktır.]
Kafa salladı.
Üç oğlu onun gibi yakıp yıkan bir gruptu.
Onları yanında getirmeye karar verdikten sonra bunu akılda tutarak konuşmaya devam ettiler.
Ancak, onları oraya götürmek, barutla ateşi bir araya getirmekle aynı şeydi,
Ama bu ikili bunu akıl etmeyi başaramadı.
Sonuçta ikisi de dikkatli bir şekilde plan yapmayı beceremiyordu.
* * *
Buz ile kaplı topraklarda, hiddetli fırtınaların hüküm sürdüğü bir yerde,
Gururlu bir şekilde bir kale (içinde bulunduğu ortama göğüs geriyordu).
Çevresi buz ile çevriliydi. -120 derece sıcaklıkta hiçbir benlik yaşayamazdı.
Ama yine de bu güzel mi güzel kale toprağın üzerine taçlandırılmıştı.
Mevcudiyeti inanılmaz derecede büyü enerjinin kanıtıydı – gerçekten en güçlü İblisin kalesiydi.
Kalenin adı “Ak Buz Kalesi” idi.
Ve İblis Lordu Guy Crimson tarafından yönetiliyordu.
Kalenin içinde rahat rahat yürüyen bir benlik vardı.
Platinum altın saçlar, mavi keskin gözler, iyi hatlara sahip bir yüz.
Bembeyaz bir ten, o kadar ki neredeyse saydam gibi.
O kadar güzeldi ki kesinlikle bir kadın olarak karıştırılabilirdi.
Sarışın İblis olarak tanımlanan İblis Lordu Leon Cromwell idi bu.
Koridorlardan sanki onların sahibiymiş gibi geçiyordu.
Önünde güzel oymalara sahip bir kapı vardı.
Kalenin Lordu ile görüşmeler için kabul salonuna açılıyordu bu kapı.
Leon’ un burada olma nedeni Kalenin Lordu’ ydu, İblis Lordu Guy Crimson.
Leon kapının önünde durdu ve iki hizmetkâr iblis kapıyı açtı.
Ve
[İblis Lordu Leon Cromwell-sama geldi!]
Kadınsı bir İblis gelmekte olan Leon’ u yukarıdan bildirdi.
İçeride bir sürü Üst Sınıf İblis yanlarda duruyordu.
Toplamda sayıları 200 den fazlaydı.
İsimli Üst Sınıf İblisler normal iblislerden farklıydı, bu dünyada somut bedenlere sahiplerdi.
Her biri üst sınıf bir canavarı (iblisi) kolaylıkla geçebilirdi.
Diğer bir deyişle bu oda rahatlıkla A Sınıfını geçebilecek 200 şahsı barındırıyordu.
Ama hepsi bu değildi…
Odanın sonunda, İblis Lordu Guy Crimson’ ın tahtının önünde dehşet edici güce sahip altı iblis duruyordu.
Bunlar İsimli Baş İblislerdi.
Savaş güçleri bütün iblisleri geride bırakırdı. Yarı İblis Lordu seviyesindelerdi.
Ama…
Bu altı İblis Generali asayişi sağlıyordu.
Diğerlerinin üzerinde İblis Lordu Guy Crimson’ un sağ ve sol kolu olarak görev yapan iki iblis vardı.
“İbis Subayı” olduktan sonra bu iki kadın İblis Lordu’ nun temsilcisiydi.
Bir İblis Lordu ile rekabet edecek güce sahiplerdi.
“İblis Subayı” Mizari ve “İblis Subayı” Hirari.
Leon daha da içeriye ilerledi ve tahtın tam önünde durdu.
Ve orada Mizari ve Hirari diz çöktü ve
[[Leon-sama, uzun zaman oldu.]]
Aynı anda Leon’ u güzel bir ses tonu ile karşıladılar.
Ve tam o anda Kalenin Lordu tahtından ayağa kalktı.
Artık bu odada hareket etme hakkına sahip sadece iki İblis Lordu idi.
[Uzun zaman oldu, (arkadaşım) Leon. Umarım sağlığın hep yerindeydi?
Çağırıma cevap verip buraya gelmene teşekkür etmeme izin ver!]
Kendisini güzelce taşıyabilen bir ses, yıldızların güzelliğini geride bıraktıracak derin kızıl gözler, alev gibi dalgalanan alevden daha koyu bir kırmızıya sahip bir saç.
Leon ile aynı boydaydı bu şahıs.
Leon’ un güzelliği bir kadının ki ile karşılaştırılacak kadar olsa da Guy’ un güzelliği daha nötrdü.
Hem bir kadın hem de bir erkek denebilirdi; değişik bir fiziğe sahipti.
Leon’ a seslenirken tahtından kalktı ve Leon’ a doğru yürüdü.
Leon’ un elini sıktıktan sonra ona sarıldı.
Ve hiçbir tereddütte sahip olmaksızın elini Leon’ un yüzüne yerleştirdi ve onu öptü.
Leon kaşları çatık bir şekilde geri çekildi,
[Yapma şunu. Aynı cinse karşı bir ilgim yok. Sana bunu kaç defa söyledim?]
Dedi, can sıkıcı bir şeymiş gibi.
[A haha. Her zamanki gibi çok soğuksun.
İstersen bir kadın da olabileceğimi biliyorsun?
Ah her neyse, başka bir odaya geçelim.]
Dedi ve beklemeden yürümeye başladı.
Bu alışılmış bir durumdu, her sefer bu oluyordu.
Buz gibi topraklarda bedenini gösterecek bir kimono giyiyordu.
Belki de Leon’ un dudaklarının tadını hatırladığındandır, sapık bir gülümseme çekici yüzünde belirginleşti.
Ve dilini dudakları üzerinde gezdirmeye başladı…
Bu hareketi ilginç bir çekiciliğe sahipti.
Cinsiyetsizdi, istediği anda bir kadına ve ya bir erkeğe dönüşebiliyordu.
O… İblis Lordu Guy Crimson idi.
Kalenin Lorduydu ve en yaşlı İblis Lorduydu.
Karanlığın Lordu olarak biliniyordu, bu donmuş kıtaya sonsuzluktan beri hükmediyordu.
Guy ileri gitmeye devam etti Leon’ a yolu gösteriyordu.
Leon ifadesinde hiçbir endişe olmadan takip etti.
Her ikisi de salondan çıkana kadar hiçbir benlik hareket etmedi.
Bu affedilemez bir hareket olurdu.
Kafaları eğik bir şekilde efendilerinin ve misafirinin gitmesini beklediler.
Gittiklerini doğruladıktan sonra, Mizari ve Hirari ayağa kalktı.
Ve
[Dağılın!]
Hizmetkârlarına emir verdiler.
Onlara gelirsek, misafir için çay yapmaya başladılar.
Kalenin içindeki en üstün benlikler içindeki bu “İblis Subaylarının” görevi İblis Lordu Guy Crimson ile ilgilenmekten başka bir şey değildi.
Ve bu görev Kale içinde birincil önceliğe sahipti.
Lordlarının memnuniyetsizliğini üzerlerine çekmemek için hızlıca işlerine dağıldılar…
Leon, Guy’ ı en üst kattaki Buz Teras (Kış Bahçesi)’ a doğru takip etti.
Dışarıya açılsa bile karın içeri girmeye izni yoktu.
Teras’ ın içi yaşamın filizlenebilmesi için ayarlanmıştı.
Evvela Guy çevreden etkilenmiyordu, diğer bir deyişle bu oda Leon’ un eğlenebilmesi için yapılmıştı.
Guy normalde bütün yabancıları küçük görse de arkadaşları için elinden geleni ardına koymuyordu.
“Her zamanki gibi” diye düşündü Leon, otururken.
Oturduğu sandalye buzdan yapılmış olsa bile soğuk hissetmiyordu.
Bu da rutininin bir parçasıydı.
[Peki? Neden beni çağırdın?]
Zorla sandalyenin üstüne kendini atarken sordu.
Hirari çayı getirdi bu sırada, ne zaman bunu hazırlamaya vakit buldular bilinmez.
Mizari sessizce terasın girişinde duruyordu.
Bunu kimsenin dikkatini çekmeyecek şekilde yapıyordu.
İkili Guy’ un konuşmasını bölememek için bu şekilde hareket ediyordu ve bu yüzden Leon’ a seslenmiyorlardı.
Bu iki kız bir araçtan başka bir şey değildi.
Bu konuşma ile hiçbir alakaları olmadığından izin verilmeden yüzlerinde bir ifade bile barındıramazlardı.
Emredilmedikçe gerçekleştirecekleri herhangi bir hareket onlara hızlı bir ölüm getirirdi.
Hatta Leon, Guy’ a saldırsa bile hareket etmezlerdi.
Guy onların yüce efendisiydi ve onun sağlığı gibi şeyler hakkında endişe etmek saygısızlık olurdu.
Bu şekilde, onların varlığını yok sayarak, konuşmalarına devam ettiler.
[Ah. Yapılacak olan Walpurgis Şölenini biliyorsundur?
Bu sefer katılmazsan seni zorla götürmeyi planlıyordum.]
[Ha? Bunun gibi toplantılardan nefret ettiğimi biliyorsundur?
Ama katılmayı düşünüyordum.]
[Ah? İyi o zaman. Sana bir klon yaptırmayı planlıyordum ve bu şekilde katılmanı sağlamayı düşünüyordum. O zaman senin beni “sahiplenmeni” bile sağlayabilirim.]
[Aynı cinse bir ilgi duymuyorum. Kadınlar arasında bile sadece arzuladığıma yönelirim.
Benim seni sahiplenmem, senin için bir ödüle eşit bir şey olmaz mıydı?]
[Daha önce söylesene… Eğer istersen senin için bir kadına dönüşebilirim.
Her neyse, Peki?
Neden bu sefer katılıyorsun?]
[Ah…]
Leon kısa bir duraklamada bulundu ama sonra konuşmaya devam etti.
[Bu seferki Şölen Clayman tarafından gerçekleştiriliyor. Ezik.
Neden Milim’ in onu desteklediğini merak ediyorum.
Ve Karion’ un ölümü de şüpheli.
Önce Clayman bizi bir zapt için toplamayı istedi ama sonra Ramiris Şölenin gerçekleştirilme amacı olan şahsın katılmasını istedi.
Diğer bir deyişle bütün bunlar birbirine bağlı.
Bu yüzden şu İblis Lordu “Rimuru” adındaki şahsı gözlerimle görme gereğini hissediyorum.]
[Ah. Yani sende Rimuru’ nun bir İblis Lordu olmak için gerekli niteliklere sahip olduğunu düşünüyorsun ha? Ne kadar ilginç, ben de aynı şeyi düşündüm.
Milim’ e gelirsek, büyük olasılıkla oyun oynuyordur. Ne düşündüğünü anlamaya çalışmak gereksiz.
İçimdeki bilge ahmakları anlayamıyor. Bu bir zayıflık olabilir.
Yani Clayman gibi birisini yok saymakta sıkıntı yok; Ramiris’ in fikri, öte yandan, ümit verici gözüküyor.
Eğer ilginç birisini bulduysa belki ben bile eğlenebilirim.]
[Ramiris, ha? İlk tanıştığım andan beri onu çekemiyorum.
Birkaç kere öldürmeyi düşündüm…
Ama bahseden Ramiris olduğuna göre gidip görmemde bir sorun olmaz.]
[A hahahah. Bunu yapma. Eğer Ramiris’ i öldürecek olursan, düşmanın haline gelirim.]
[Aynen. Daha ölmek istemiyorum. Eğer benimle savaşacak olursan, galibiyetim için bir olasılık göremiyorum.]
[Hmm? Yok ya. Milyonda bir beni öldürme şansın var biliyorsundur?]
[Yeterli değil. Ben sadece kazanabileceğim savaşlara ilgi duyuyorum.]
[Alçak gönüllüğü bırak. Bana zarar verebilecek çok az kişi var.
Beni öldürebilme şansına sahip olman demek, işte o kadar güçlüsün demektir. Biraz kendine güven.]
[Hmph. Kendime güveniyorum zaten, senin haricinde.]
Burada konuşmaları durdu,
Ve bir an bile geçmeksizin,
[Ara ara. Muhabbetiniz sonuna mı geldi?
Leon-sama en içten selamlarımı sunarım.]
Buz gibi bir ses.
Ve bembeyaz saçlı güzel bir kızdan geldi bu ses.
Bembeyaz bir cilt, soğuk ve cezbedici mavi bir elması andıran gözler.
Ve açık beyaz dudaklar.
Guy’ ın izni olmadan yürümekte olan bir kız.
İznine ihtiyaç duymuyordu, diğer bir deyişle, onların eşitiydi.
“Buz Kraliçesi (İmparatoriçe)” diye tanınıyordu ama daha çok “Buz Ejderhası Velzatto” olarak biliniyordu.
Dört ejderhadan birisiydi ve İblis Lordu Guy Crimson’ ın ilk hizmetkârıydı da hizmetkârdan çok partneri demek daha doğru olurdu.
Araçlardan çok başka bir benlikti.
[Aman aman, Velzatto. Her zaman ki gibi güzelliğin afallatıyor.]
[Ara? Pohpohlama olsa bile söylediklerin beni mutlu ediyor.]
Kısa, kibar bir değiş tokuş,
Esas hislerini belli etmeyen bir söz kalabalığı.
[Hmph. Her zaman ki gibi aranız kötü.]
Guy’ ında aralarındaki düşmanlığa canı sıkılmıştı.
Normalde bu memnuniyetsizlik verecek bir değiş tokuşa doğru ilerlerdi…
Ama bu sefer Velzatto konuyu değiştirdi.
[Evet, evet. “Kardeşim” uyandı.]
Diye birden bire açıklamada bulundu.
[Uyandı mı? Mühürlenmiş “Fırtına Ejderhası Veldora” mı?
Mühürlendiğini biliyordum ama silindiğini söylüyorlardı?]
[Evet. Yok olmadan önce sessizleşmişti, bu yüzden ona yardım etmeyi düşünmüştüm…
Silinmek baya acınası bir şey, biliyorsundur.
Kahraman tarafından yapılan dışarıdan etkilenemez, izole edilmiş bir yerde kapana kısılmıştı.
Bir sürü benlik bunun gibi bariyerlere canlarını verdi.]
[Oh… İlginç.
O zaman, bu kahramanın mührünü kim kaldırmış olabilir?
Özel Yetenek “Sonsuz Zindan”, kahramanların dışında, normal bir yetenek ile etkisiz kılınamaz.
… yeteneğine sahibim ve belki de senin… yeteneğin ile (etkisiz kılınabilirdi).
Yani, er ya da geç onu serbest bırakmayı planlıyorduk.
Ama serbest kaldıktan sonra bir kere bile yakıp yıkmamış olmasını düşününce,
Bu zayıfladığı (güçsüzleştiği) anlamına mı geliyor?]
[Evet. Zayıfladı. Benliğinden aldığım his nedense güçsüz.
Ama yine de bir yerleri kırıp dökmemek yapmayacağı bir şey.
Bütün benliği sonuçta yıkım kavramının çerçevesi içinde yer alıyor.]
[Yani, her neyse, Veldora ile savaşmayı arzulamıyorum.
Eğer onu sahiplenmek istersen, istediğin gibi hareket edebilirsin.
Her neyse, Walpurgis Şöleninde görüşelim.]
[Kalkıyor musun?]
[Evet. Benden istediğin bu kadardı, öyle değil mi?]
[Ah, bekle bir saniye, acele etmeye gerek yok.
Bu arada “Özel Çağırı” da başarılı oldun mu?]
[… Daha değil.
Açıkçası, yeni İblis Lordları gibi şeyleri umursamıyorum.
Sadece, kaynaklarıma göre, bu seferki çağırı testlerim ile uğraşıyor olabilir.]
[Ah? Adı Rimuru olan mı?]
[Evet. Bu yüzden bir kere olsa da görmek istiyorum.
Ama Ramiris’ i yok sayacağım, haberin olsun…]
[Merak ettim de, bu kaynağın da kim?]
[Bilmem.
“Dünya Gezginleri” ni çağırırken büyü enerjisi önemli bir faktör.
Çağırıda bulunduğumda, kriterleri elimde oldukça daraltmaya çalıştığımdan süresi uzuyor.
Şu anda, her altmışaltı yılda bir çağırıda bulunabiliyorum.
Ama kriterleri daha da daraltmam gerektiğinden bir dahaki çağırım doksan dokuz yıl sonra olacak.
Kaynağım benim yerime bu çağırıyı yapmaya çalışacak.]
[Ne kadar ürkek bir davranış.]
[Çok fazla başarısız oldum, anlıyorsundur. Ramiris’ den “Şans Lütufu”’ nu elde ettikten sonra bile başarısız oldum.]
[Bu şey bu kadar önemli mi?]
[Evet… benim için, dünyadaki her şeyden daha önemli.]
[Anladım. O zaman bir şey söylemeyeceğim.
Ama bu asistan (kaynak)… güvenilir mi?]
[Güvenilir mi? Tabi ki hayır. Ama elverişli.]
[Anladım. Bunu söylememe gerek yoktur ama dikkatli ol.]
[Bu senin söyleyeceğin bir şey değil Guy, ama yine de uyarını dikkate alacağım.
Teşekkürler. Pekâlâ, o zaman, Walpurgis Şöleninde buluşalım.]
Bunları söyleyerek Leon ayrıldı,
Boyutlar Arası Seyahat nedeniyle geriye sadece küçük yuvarlak bir ışık huzmesi bırakarak.
Bunu görünce,
[Ne kadar da sabırsız bir erkek, yani, onun için normal.]
Diye mırıldandı Guy yüzünü ekşitirken.
[Ama tehlikeli bir açık verdi.
Bu bilinmeyen “kaynak” (asistan)… onu yok edeyim mi?]
Diye sordu Velzatto soğuk bir ses ile.
[Yapma. Gereksiz hareketler sadece Leon’ un memnuniyetsizliğini üzerimize çekecektir.
Bir arkadaşım tarafından nefret edilmeyi istemiyorum.]
Dye cevap verdi Guy endişesiz bir şekilde.
Guy için Leon güvenilir bir arkadaştı yani bunu kişiliğini bildiğinden söylemişti.
Dahası Leon’ un yeteneklerinin ne kadar güçlü olduğunu biliyordu.
[Yardım istediğinde, yardım edeceğiz.]
[Anlaşıldı.]
Ve konuşmaları sona erdi.
Guy normalde evden çıkmayan arkadaşının Şölene katılacağını doğruladı. İhtiyaçları hiç göz önünde tutulmamış olsa bile Leon bunu umursamıyor gibiydi.
Guy da birkaç kere çağırılara cevap vermemişti ama nedenini hatırlayamıyordu.
Bu yüzden, uzun bir zaman sonra, bütün İblis Lordları bir araya gelecekti.
[Bu Şölen ümit verici gözüküyor, katılacak mısın?]
[Katılacak mıyım?… Hayır katılmayacağım.
İblis Lordlarına bir ilgi duymuyorum.]
[Öyle mi? Neyse o zaman eve göz kulak ol.]
[Tamam. Gerekli hazırlıkları yapacağım.]
Velzatto bunları dedikten sonra ayrıldı.
Guy, geride kalarak, katılacağı Walpurgis Şölenini düşünürken buz kıtasının aurasını inceledi.
Üçkâğıtçı bir İblis ortalıkta geziniyordu,
Ezik bir kimse, İblis Lordlarının güçsüzleştiği anlamına geliyordu,
Normalde dışarı çıkmayan bir arkadaşı en sonunda hareket ediyordu – Guy bunu ilginç bulmuştu,
Ve yeni bir İblis Lordunun Doğuşu,
Ne kadar da ilginç. Yüzyıllar sonra ilk defa kalbinin şiddetli bir şekilde attığını hissetti.
En son savaş ezikler arasında yapılmıştı.
Belki de aralarına yeni katılacak olandan bir şeyler bekleyebilirdi.
Bu düşünceden sonra kahramanı düşünmeye başladı.
(savaşın verdiği hazzı) en son ne zaman hissetmişti…
Leon’ un kalesini işgal etmiş olan da bir kahramandı.
Leon savaşmadan kaçmıştı, kahramanın ilginç bir şekilde güçlü olduğunu söylemişti.
İnsanların yaşlılıktan ölmesi normaldi ama Ramiris bu kahramanın “özel” olduğunu söylemişti.
Yani yaşam süresini uzatması garip olmazdı.
Hareketleri de normal değildi, sadece güçlü şahısların önünde beliriyordu.
Guy hiçbir kahraman ile tanışmayı başaramamıştı ama hep bir tanesi ile savaşmayı istemişti.
Bu seferki savaş baya büyük çaplı olabilir.
Sadece canavarları değil aynı zamanda azizleri ve insanları da dâhil edebilir – sonuç olarak büyük bir felakete neden olabilir.
Yani belki bir kahraman bile ortaya çıkabilir.
Bu sırada Guy yeni İblis Lordunun varlığını tamamen unutmuştu.
Onun için İblis Lordları çok önemli değildi.
Kahraman ile tanışmayı arzuluyordu, bu düşünce yüzüne bir gülümseme getirdi.
☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽


Önceki Bölüm |          | Sonraki Bölüm