066–Tesadüfi Buluşma

Font Size :
Dark Mode
Reset Mode




066–Tesadüfi Buluşma





Çevirmen: Bakakuun
.
.
.
Grucius’ u Tempest’ e geri yolladıktan sonra bende yeteneğim ile dönmeye çalıştım ama nedense aktifleşmedi.
Ne oluyor?
Grucius gözlerimin önünden daha bir saniye önce yok yoldu…
Bu sorular,

≪Bildiri. Geniş Çaplı bir bariyer içerisindesin. Transfer yetenekleri mühürlendi.≫
[Ulu Ermiş] tarafından yanıtlandı.

Ne?
İçimde kötü bir his var.
Daha önce hiç hissetmediğim kaçınılmaz ve yaklaşan ölümün hissi.
Milim işgal ettiğinde ondan bunun gibi bir şey hissetmemiştim; bu yüzden o kadar da endişeli değildim. Ama bu sefer bütün hislerim alarm çalıyor.
Bir tuzağın içine mi düştüm ki?
Gölgemin içerisinden Ranga’ yı çağırmaya çalıştım ama cevap vermedi.
Görünüşe göre bu bariyer beni dışarı dünyadan tamamen izole etmiş.
Yani ne yardım çağırabilirim ne de kaçabilirim.
Korkum ve endişem bazı yeteneklerimi sigortaymışçasına kullanmama iteledi. En azından hala yeteneklerimi kullanabilirim…
≪Uyarı. Geniş Çaplı bir bariyerin içerisindesin. Bütün büyü kontrolü yetenekleri mühürlendi. ≫
Ne!?
Bu kullanmakta olduğum bütün büyü türünü kapsıyor hatta alev ve yıldırım yetneklerim bile mühürlenmiş.
Dahası, [Demir İplik] ve [İplik kontrolü] yeteneklerim de mühürlenmiş.
Yani başkasının avlanma bölgesine yanlışlıkla girmektense, burada avlanan benim?
İkimiz ile uğraşmamak için Grucius’ un geri dönmesine izin verdiler. Eğer önce ben dönmeyi düşünmüş olsaydım büyük olasılıkla beklemezlerdi.
O zaman, büyük olasılıkla büyü enerjimi hissedebiliyorlar.
Acaba ne planlıyor olabilirler?
Asıp kesmek isteyen o hise cevap niteliğinde gardımı aldım ve düşmanımın ortaya çıkmasını bekledim. Tabi ki bariyeri etkisiz hale getirmeye çalışıyorum ama bunu yapabilmem için önce [Ulu Ermiş]’ in analiz etmesi lazım.
Ancak, bu Geniş Çaplı bariyerler analiz için daha fazla zaman istiyor.
Diğer bir deyişle, hiç iyi bir durumda değilim.
İlk kez kalbimin endişem yüzünden daha hızlı attığını hissettim.
Bu dünyaya geleli hissetmediğim bir endişeydi bu.
Bu benim bir Slime’ a dönüşmemden kaynaklı olabilir ama büyük ihtimalle [Ulu Ermiş]’ in öngörü yetenekleri nedeniyledir.
Daha bir şeyi yapmaya başlamadan benim o şeyi yapıp yapamayacağımı önceden hesaplıyor.
Bu nedenle kendimden güçlü düşmanlara korkusuzca göğsümü gerebildim. Güçlü olmalarına rağmen sonucu tahmin edebiliyordum.
Diğer bir yandan, kesin ölümümü hissettiğim zamanlar da oldu ama endişe hissetmemiştim.
Eğer kazanamazsam kaçsam da olur, eğer kaçamazsam en azından bir yumruk sallayalım diye düşünürdüm.
Ama bu ideolojiler bu sefer uyuşmuyordu. Burada düşmanımın gücünü bilmediğimden sonucunu belirleyemem.
Ancak beni öldürmek istediklerini hissedbiliyorum.
Kazanabilir miyim bilmiyorum ama kaçmama olanak yok. Aynı zamanda kaç tane düşman ile karşı karşıyayım onu da bilmiyorum.
Bunun gibi büyük bir bariyeri aktifleştimek için birkaç insana gerek vardır.
Ancak [Isı Algısı] sadece tek bir bedenin yaklaşmakta olduğunu algılıyor; [Büyü Algısı] çalışmıyor bile.
Yani eğer bir Slime’ a geri dönüşürsem, kör olurum.
Diğer bir deyişle, o harikulade algılama yeteneklerimi kaybettim ve bütün savaş alanını tek bir seferde göremiyorum.
Bu tuzağa düştüğüm anda kazanabilme olasılığım çok büyük bir şekilde azaldı.
Ancak, bir düşmanının yeteneklerini mühürlemek için bunca şeyi yapmak…
Yani bu şekilde dövüşmekte mümkünmüş. Dahası hedeflenen düşman kendisinin dış dünya ile bağının kesildiğinin farkında bile olmuyor.
Açıkça profesyonel bir şekilde canavar avlayan bir grubun işi bu.
Büyük olasılıkla bariyer 4 kilometre genişliğinde, sınırları görüş alanımın tamamen dışında.
Taktiklerine gösterdikleri titizlik korkutucu.
(Bunu kim yapabilir ve neden beni avlıyorlar?)
Bunu düşündüğümde,
[Tanıştığımıza memnun oldum mu desem? Tabi seni uzun bir süre tanımayacağım da.]
Bana yaklaşmakta olan bir şahıs bunları söyledi.
Bu daha önce de aklımdan geçmişti ama ben onu daha önce bir yerde görmedim mi?
Ona bakmak nedense nostajik bir his veriyordu.
Omzu hizasında güzel, parlak saçları vardı; sol tarafı arka tarafa yatırılmıştı ve sağ tarafı neredeyse gözünü kapatıyordu.
Küçük, yuvarlak bir gözlük takıyordu; bu onun ayırt edici özelliği olarak sayılabilirdi.
Acaba güzel gözüktüğü için mi kullanıyor o gözlüğü çünkü gözleri kötü değil gibi.
Hareket etmesi kolay siyah bir kıyafet giyiyor. Ancak, kalitesine bakarsak kıyafeti büyük olasılıkla seremoni(k) aktivitelerde giyilmek için yapılmış. Bir etek yerine pantolon giyiyor.
Vücudu bir cüppe ile sarılmış, din adamlarının giydiği tarzdan, simsiyah.
Bende siyahı severim ama onunki renge duyulmuş bir hayranlık gibi sanki.
Gözleri soğuk ve acımasız, bilgeliğini gösteriyor.
Soğuk bakışı haricinde sadece güzel biri olarak tarif edilebilir.
[Tanıştığımıza memnun oldum, benimle bir işiniz mi var?
İsmim Rimuru, acaba bir yanlışlık olmasın?]
Büyük olasılıkla amaçsızdı bunları söylemek ama denemekte bir zarar yok.
Açıkça beni hedefledi, hata yapmasına imkan yok.
Ama yine de bir yanlış anlama nedeniyle ölmekte istemem.
[Tabi ki bir hata yok Canavar Şehrinin Efendisi.
Şehir can sıkıcı bir unsur, bu yüzden yerle bir etmeyi planladım.
Şehre geri dönmen bizim için zahmetli olurdu.
Anlıyorsun, değil mi?]
Tereddüt etmeden ve sanki sıkılmışçasına açıkladı.
“Ah, anladım!” burada diyebilieceğim bir şey değil.
Ama Tempest’ i yönettiğimi nerden biliyor.
[Bana canavar demen ve bir canavar şehrinin Lordu olduğumu söylemen akıl almaz. Ben sadece normal bir maceracıyım, göremiyor musun?]
[Ha? Aptalı mı oynuyorsun?
Aman, bunda sana hayır yok. Kaynaklarım var.
Kim olduğunu söylemeyeceğim tabi ki ama bu kadarından eminim.
Kraliyet Başkentinde bir sürü “göz” var, sırların hakkında daha sağduyulu davaranmalısın.]
Bir muhbir, ha?
Kim olabileceği hakıında hiçbir fikrim yok. Takip edilseydim bunu fark ederdim ve kiminle görüştüğüme de dikkat ettim.
Anlamıyorum. Yani, onun beni öldürmek için burada olduğunu anlıyorum da.
Bu baya kötü.
Kalçasında bir Rapier asılı.
Zırh giymiyor ve kaygısız gözüküyor.
Başka birisinin varlığını hissetmiyorum, görünüşe göre bariyeri aktifleştirenler bu savaşa dahil olmayacak.
Kesinlikle ölüm ile sonuçlanacak bir tuzak kurdular ve sadece bir kişiyi mi gönderdiler?
Ya da bu onun bu kadar güçlü olduğunuu mu gösteriyor?
Bunlar hakkında düşünecek bir zaman değil. Tempest her an saldırıya uğruyor olabilir.
Bir ordu toparladıktan sonra şehre ulaşmaları bir haftalarını alır.
Farmas Krallığı’ ndan Ingrasia Krallığı’ na ne kadar sürede gitmişti ki Grucius?
Dinlenmeden koştu ise üç gün civarı derim.
Plan benim hemen geri dönmemdi ama durum belli, sadece cahilliğim üzerine hayıflanabilirim.
Bildiğim tel şey kaybedecek zamanımın olmaması.
[Görünüşe göre yanlış kişiyi sıkıştırdığını söylesem de bana güvenmeyeceksin, öyle değil mi?]
[Hayır. Sonuçta, Canavarların Efendisinin isminin “Rimuru” olduğunu duydum.]
[Ah, öyle mi…]
12 den vurdu. İsmimi bile duymuş olması.
[Artık başlayabilir miyiz?]
[Başlamamayı tercih ederim ama en azından ismini bahşeder misin?]
Dedim, Rapier’ ini çeken düşmanıma.
Güzel kız boynunu yana eğdi ve
[Sana söylemedim, ha. Umursamamaıştım bu yüzden unutmuşum.
O zaman baştan alalım.
Ben İmparatorun Kişisel Şövalye Birliğinin Şövalye Kumandanıyım.
Adım Sakaguchi Hinata.
Tanışmışlığımız kısa sürecek ve güzel de olmayacak.]
Rapier’ ini çekti.
Gümüş kılıcının kabzasını yedi mücevher kaplamıştı.
Kızıl bir büyü etrafını kapladı. Görünüşe göre büyülü bir kılıç.
Ama karşımdakinin Sakaguchi Hinata olması…
Kendisinin küçük şeylerle uğraşmadığın ve müthiş bir pragmatist olduğunu duymuştum.
Bu bir yanlış anlaşılma gibi gözüküyor. Benim hakkında bilgi edinmiş ve şehrim hakkındaki her şeyi biliyor.
Ama daha önemlisi,
Ona bizim çocuklara yaptıklarından dolayı “teşekkür etmeliyim”. (TL: Kraliyet başkentindekiler)
Şükürler olsun ki savaşmak istiyor. Acımasız bi şekilde onu yerle bir edebilirm.
Ama zamanım olmadığından eğer anlaşarak bitirebilirsem bunu gerçekleştireceğim.
Kılıcımı çekerken,
[Hinata mı dedin? Bir saniye, seninle konuşmak istiyordum!]
[Bir canavar bana ne söylemeyi isteyebilir ki, dinlemeyi düşünmüyorum.]
[Bekle. Sen bir Japon bende bir Japon’um. Shizu-san benden seni aramamı…]
[Shizu-sensei’ i senin öldürdüğünü biliyorum yani bu benim intikamım.
Ayrıca, bir canavarın Japon olması mı? Ne kadar saçma şeyler söylüyorsun, güldürme beni.]
Görünüşe göre bana inanmayacak.
Aynen! Bir şey düşündüm ve
[Sana dediğim gibi; ben bir Japon’ um. Eski dünyada öldüm ve burada bir Slime olarak tekrardan doğdum!]
Dedim Japonca.
Şaşkınlık yüzüne renk verdi.
[Ne kadar da hamarat… Bu kelimeleri nerede öğürendin?
Ama dünya bu şekilde işlemiyor, bunun gerçekleşmiş olama olasılığı hesap edilemeyecek kadar az. Dahası bunu gerçekleştirmiş bir insanın benimle konuşuyor olmasının ihtimali bunu imkânsız kılıyor.
Başka bir şekilde açıklamam gerekirse, dediklerin hakkında düşünmeme bile gerek yok.]
Söylediğim ve söyleyeceğim herşeyi yok sayacak.
Bir canavar birden bire Japonca konuşursa inanır diye düşünmüştüm ama…
[Ne olursa olsun benimle savaşmak istiyorsun, ha?
Pekala o zaman, o çocuklara yaşattıklarını kat be kat ödeteceğim sana!
Ve ayrıca, sadece senin beni alt etmeye yeteceğine inanıyor musun?]
Diye haykırdım.
Bir Dünya Gezgini olsa bile İblis Lordlarını alt edebilecek bir güce sahibim.
Ne kadar yeteneklerim kısıtlanmış olsa da ona karşı kaybedeceğimi hayal edemiyorum.
Diye düşündüm ama…
[Hmm? Hangi çocuklardan bahsediyorsun?
Şaşırtıcı, beni cidden bu bariyerin içinde yenebileceğini mi düşünüyorsun?]
Hoşnut bir şekilde gülümsedi ve fısıldayarak cevap verdi.
Ve daha sonra yedi renkli bir gök kuşağı kılıcından etrafa saçıldı.
Aşırı hızlı hamleler, algıladığım ardıl görüntü mücevherlerin rengine mi benzer yoksa bana mı öle geliyor? (TL: Ardıl görüntü = Bir duyunun kaybolmasından sonra da devam eden görüntü)
Kaçmaya çalıştım ama üç kere darbe aldım.
Yakıcı bir acı vücudumda yol adlı. Acı mı? Bu benim dayanıklılığım olduğu bir şey olmalıydı.
[Hmm? Hepsi isabet etmedi anlaşılan.
Kaçma yeteneklerinden etkilendim. Acaba daha ne kadar kaçabilirsin?]
Dinlenmek için bir an bile vermeden saldırılarına devam etti.
Saldırılarını kılıcım ile engellemeye çalıştım ama saldırıları kılıcımın içinden geçiyordu, bir daha darbe aldım.
Kaçınılmaz bir tehlike hissedince hemen aramı açtım.
Bu şekilde dört kere darbe aldım. Nedense daha fazla darbe almak tehlikeli geliyor.
[Ah, bu yeteneğin gücünü fark mı ettin?
Dayanamadan yok olan o kadar fazla salak oldu ki…
Görünüşe göre sen onlardan biraz daha akıllısın.]
Küçük bir kafa sallama ile bana iltifat etti.
Bu beni mutlu etmiyor da.
Bu yetenek acıyı bedene değil de direk ruha işliyor gibi. Yani kaçmanın bir yolu yok.
Vücudum da bir yara izi olmaması bunun en büyük kanıtı.
İzlenimlerime dayalı olarak [Ulu Ermiş]’ e birkaç analiz yaptırdım. Görünüşe bakılırsa üç kez daha darbe alırsam öleceğim.
Bedenin ölümü değil, ruhun ölümü.
Ne kadar akıl almaz bir yetenek ama bu yeteneğin kılıncın bir özelliği olup olmadığı konusu hakkında şüpheliyim.
Dürüst olmak gerekirse görünüşe göre düşmanımı fazla hafife alıyormuşum.
Sakaguchi Hinata, kesinlikle özel bir yeteneğe sahip.
Bunun ne olduğunu bilmemem ile birlikte yeteneklerimin çoğunun mühürlenmiş olması beni fazlasıyla dezavantajlı kılıyor.
Aslında bir bariyerin içerisinde olduğumu anladığım anda kaçmaya çalışmam lazımdı.
Tabi kaçıp kaçamayacağım da muamma idi…
Devamlı ondan bir adım gerideyim.
Denediklerimden anladığım kadarıyla [Kara Alev], [Kara Yıldrıım] [Bariyer] kullanım dışı.
Dahası [Klonlama] [İblis Dönüşümü] ve [Alev Kontrolü] de büyü kontrolü yeteneklerinden olduğundan onlar da kullanım dışı.
Bütün alt edici (düşmanımı öldürmeyi becerebilecek) yeteneklerim daha onları kullanamadan mühürlenmiş durumda.
Yani, tamamen savunmasız da değilim de.
[Fumu. Ne planlıyorsun acaba merak ediyorum.
Ne yaparsan yap işe yaramayacak, bunu biliyorsun değil mi?
Bariyer içerisine hapsolmuş A Sınıfı canavarlar çok uzun bir süer hayatta kalamazlar.
C Sınıf canavarlar anında arındırılırlar (hayatlarını kaybederler).
Anlamıyor musun? Bu bariyer büyü enerjisinin ta kendisini arındırıyor.
Bu yüzden senin gibi üst sınıf canavarlar çoğu gücünü kaybederek normalde savaştıkları gibi savaşamazlar.
Kilisenin senin gibi canavarları alt etmek için hazırladığı en güçlü bariyer bu.
Normalde sadece Afet A Sınıfı ve üzeri canavarlar için kullanılır…
Ah ve sen benim seni öldürmeye gücümün yetmeyeceğini söylemiştin ama buraya kadar gelmeme bile gerek yoktu.
Buna aşırıya kaçmakta diyebilirsin.
Ama herhalde seninle bir kere bile olsa konuşmak istedim.
Sonuçta Shizu-sensei’ i öldürdün.
Belki konuşma isteğim intikam dürtüm için değil ama o da seni öldürmemi isterdi, öyle değil mi?]
[Teknik açıdan Shizu-san’ ı ben öldürdüm, evet, ama o…]
[Ama o? Artık bunun bir önemi yok. O bütün dünyada bana nazik davranmış tek insandı ve şimdi ise artık yok…]
Kendimin de anlamayı başaramadığı bir his, diye mırıldandı ve bana baktı.
Gözleri beni avı olarak işaretlemişti.
Bu kadar ezici bir güç farkını gösterdikten sonra hareket etmeden duruyordu.
Kendine olan güveni büyük olasılıkla biraz önce gösterdiği gücünden geliyordu.
Ve eğer söylediklerine inanacak olursam bariyer içerisinde bu savaşı kazanma olasılığım neredeyse sıfır.
Eğer ondan kurtulmazsam kesinlikle kaybedeceğim.
Ama benim Shizu-san’ ın can düşmanı olduğumu düşünmesi? Bunu anlamıyorum.
Bir süredir konuşmaları biraz garip.
Ama bunu düşünecek zamanım yok.
Eğer endişeleneceğim bir şey varsa bu…
[Bu bariyer sadece Kutsal Şövalyeler tarafından kurulabilir, bu yüzden endişe etme.
Şehrine gidenler bunu kullanamaz.
Ama güçsüz bariyer kurulumu müfredatımızda olduğundan daha güçsüz bir tanesini aktifleştireceklerdir.
Uzun bir süre geçmeden geri döneceğin yeri kaybedeceksin, anladın mı şimdi?
Tabi geri dönemeyeceksin de.]
Düşündüğüm gibi eper bunun gibi bir bariyeri Tempest’ e saldırmak için kullanırlarsa şehirdeki dostlarım tehlike içerisinde kalacaktır.
Anında imha etmemiz gerekiyor onları. Beklenmedik bir şekilde ne kadar da sinir ediciler!
Tek opsiyonum büyü enerjisi kullanmayan saldırıları kullanmak.
Yani, kılıç ve özel yetenekler.
Onun kılıç ustalığı bana göre daha iyi, yavaş yavaş fiziksel gücümde azalıyor ama daha yeteneklerini göstermedi.
İnanmak istemiyorum ama ondan Hakurou’ dan hissettiğim baskıya benzer bir güç hissediyorum.
Bu nedenle onu alt etmek için özel yeteneklerimi kullanmam gerek.
Yeteneklerimi göstermek istemiyordum ve kullanmaya karşın teredüttlerim var ama başka bir seçeneğim yok.
Öncelikle yeteneklerimi〈Savaşçı Ruhu Tekniği〉ile arttırdım. Dahası [Herkül Kudreti]’ ni etkinleştirdim.
Beklenildiği gibi büyü enerjisini kullanmayan yeteneklerimi kullanabiliyorum.
[Kazandığını düşünmek için biraz erken değil mi?]
Kılıcımı hazırlardım ve saldırı pozisyonumu aldım.
Hakurou’ nun eğitimi sayesinde kılıç kullanımında baya iyileştim.
Belki de şaşırdığındandır ama Hinata defansif bir poz aldı.
Yok… Sadece dikkatli davranıyor.
Gözleri, sanki yemek hazırlayan bir şefin kesme tahtasındaki balığa bakması gibi.
Şaşırtıcı değil, saldırılarımı analiz ederek bir zayıflık arıyor. Bu davranışı gururu yüzünden değildi – ilgilenmez bir şekilde sanki işini yaparcasına bakıyordu.
Daha önce ağzından çıkan kelimeler de gururu ile beslenmemişti, sadece hesaplamaları doğrultusundaydı.
Onun burda olmasının aşırıya kaçması fikri onun için saf bir gerçeklikten ibaretti.
Beni hiç mi hiç hafife almıyordu…
Şimdi bile, hareketlerimi incelerken, tahminlerde bulunuyor. Ezici hızıma mükemmel karşılamayı veriyordu.
Sanki [Ulu Ermiş] ile kapışıyormuşum gibi hissettim.
[Herkül Kudreti] ile güçlendirilmiş kılıcımın darbesini aldığında durumu anladı, aramızdaki ezici güç farkını algıladı.
Kılıcımın ucu ses hızında hareket etmesine rağmen daha hasar almadı.
Saldırılarımı mükemmel bir şekilde tahmin ediyor ve algılıyordu.
Ve bunu gerçekleştirebilmek için Hakurou kadar ustalaşmış olmanız gerek.
Dengemi kaybettiğim an kesin bir hassasiyet ile iki darbe daha indirdi
[Ah? Sonuna mı geldik?
Ama hakkını veremem lazım bu bariyerin içinde bu kadar hareket edebilmen iltifatı hak ediyor.
Dürüst olamam gerekirse seni hafife almıştım ama şimdi bile beni alt edemezsin.
İyi dayandın, şimdiye kadar. Çoktan altı darbe aldın.
Bu kılıcın özel yeteneği -Son Gökkuşağı- yedi kere darbe alan düşmana kesin ölüm bahşetmesi.
Bunu sana söylememe gerek yoktu ama seni neyin öldürdüğünü bilemeden bu dünydan rahat rahat ayrılamazdın değil mi?]
Dedi.
Gördüğü gerçeklikti bu ve sakın yanlış anlamayın bu saf gerçeklikti, durumu ben de böyle tecrübe ediyordum.
Ama bunu sanki bir iyilik yapmışçasına söylemesine rağmen aslında esas amacı bana korku aşılamak ve daha çok hataya sürüklemekti.
Mükemmel derecede tedbirli birisi yani bunu bana söylemesine gerek yoktu.
Yeteneklerim mühürlenmiş olmasına rağmen belki de bir şekilde üstesinden gelirim diye düşünmüştüm ama o benim için en kötü düşman tiplemesi; ne kibir ne gururu ne de ihmalkarlığı bilen bir düşman. Her zaman elinde olan en iyi kozu kullanarak kazanmak için savaşan bir düşman.
Savaşırken saldırılarımı analiz etti kendi galibiyetinden o kadar eminken, halen daha analiz etmeyi ihmal etmiyordu.
Durum işte bu kadar umutsuzdu. Hiç bu kadar umutsuz bir durum ile karşı kalacağımı tahmin etmezdim.
Gücünün sonu gelmeyen Milim’ e bile yapabilecek bir ve ya iki bir şey düşünebilirdim, yenmeyi başaramasam da tabi ki…
[O zaman ben bu amaçsız karşı koymaya devam edeceğim.
Öyle söylendiği zaman gidip de ölecek kadar yumuşak başlı değilim!]
Diye cevap verdim ve daha kullanmadığım bir şeyi denemeye yöneldim.
Yani, Ruh Çağırımı. Ruhlar büyü enerjisinden farkılı birer varlıklar.
Bir kontrat yapmadan ruh çağıramasam da içimde olan bir tanesini çağırabilirim.
≪Çözüm. Yüce Ruh İfrit [Şekildeğiştirme]’ den ayrıldı. ≫
Görünüşe göre başarılı oldu.
Bu ruhun gücünün değişmesine izin verebilirdim. Değişik büyü yetenekleri olarak kullanabilirdim bu ama bu sefer bunu yapamam.
Nedeni, ona ulaşamayacağından (hasar veremeyeceğinden).
Maalesef salak bir hileyle onu alt edemem.
Eğer varımı yokumu bu kullanmazsam kazanamam.
[Varoluş amacını yerine getir, Alev Ruhu İfrit!]
Çağırmam ile birlikte İfrit şekil aldı.
İfrit ile aramda bir büyü bağlantısı oluştu, bu benden ona büyü enerjisi sağlıyordu.
Bu yüzden en sonunda büyü enerjim bir işe yaradı.
Ancak, bu onu çağırmamdaki nedenim değildi.
İfrit saldırılarına başladı. Bu yüzden şu anda İfrit ile kapışmaktan fazla meşgul olmalı.
Beklediğim gibi İfrit ile uğraşıyor.
Bu şekilde ona karşı saldırılarımı gerçekleştirebilirim.
[Ah? Üst Sınıf Ruhları çağırabiliyor olaman ne kadar da beklenmedik bir şey; ama bu beni alt etmen için yetmez.]
Dedi bana dönerek, saldırımı engellerken.
İfrit Üst Sınıf bir Ruh. Kutsal bir Bariyerin içinde olsak da Ruhlar doğal enerji olduklarından etkilenmiyorlar; sonuçta kutsal enerji içeren bir bariyer.
Durum bu olmasaydı bile İfrit A sınıfı bir Ruh olduğundan bu bariyer tarafından etkilenmezdi.
Ancak…
İlginç, İfrit akası dönük bir şekilde çömeldi, sanki emirlerime karşı geliyormuşçasına.
[Sen, ne yaptın?]
[Ne yapmayı planladığını söylersen soruna cevap veririm.]
Aramızdaki gerginlik arttı.
[Geri dön İfrit!]
Bu çağrıyı duyunca İfrit yok oldu ve bedenime geri döndü.
≪Çözüm. İfrit Zoraki Kontrol yeteneğine tabi tutuldu. Düşman büyük olasılıkla İfrit’ i çalmaya çalıştı. ≫
Zoraki Kontrol mü? Yani gücünü çalmak…
Bu Dünya Gezgini Sakaguchi Hinata beklentilerimin çok üstünde bir canavar.
Bariyer tarafından kör edilmişim, bariyerin amacının beni yakın dövüşe itelemek olduğunu düşünüyordum ama bu bir hataymış.
Aslında bariyerin görevi beni buna inandırmak ve gardımı düşürmekmiş.
Gerçekten onu alt edebileceğime inandım mı ben!
Şirin bir gülümseme yüzünde kendisini belli etti.
Ne kadar da ürkütücü bir düşman,
Bütün gücünü daha kullanmadı, bu kadarından eminim.
[Sen… İfrit’ i çalmaya çalıştın, ha…?]
[Ah? Nasıl anladın?
Artık anladığına göre açıklamam izin ver.
Tahmin ettiğin gibi özel yeteneğim [Gasp] sayesinde gerçekleştirdim bunu.]
Özel yetenek [Gasp] ha…
Düşmanın kullandığı savaş gücünü elinden alma yeteneği! Benim [Avcı]’ ma benziyor.
Ama bunu yeteneklerini analiz etmeden gerçekleştirebiliyor yani savaş daha uygun.
Anladım yani Dünya Gezginleri ile savaşmak beni illaki özel yetenekler arasındaki bir kapışmaya sürükleyecek ha…
Bu dünyaya çağırılanlar için garantilenmiş bir durum bu ama görünüşe göre Dünya Gezginleri bu dünyada da özel yetenekler elde edebiliyor.
Aslında, bu mantık dizilimi biraz yanlış oldu; bu dünyadaki en güçlü benliklerin özel yeteneklere sahip olmasını beklemeliyim.
Bu olguyu daha önce düşünememiş olamam daha ne kadar toy olduğumu gösteriyor.
Anladım, işte bu yüzden Hinata beni başından beri inceliyordu, bu, bu dünyadaki en temel savaş metoduymuş.
Savaş konusunda benden ne kadar tecrübeli olduğunu gösteriyor.
Kendi yeteneğinin benim yeteneğime göre daha güçlü olup olmadığını bilemiyorum ama kullanım şekli benimkine göre daha üstün gibi gözüküyor.
Bütün benliğimi ortaya koymazsam burada galip gelemem.
Ancak bir darbe daha alırsam kaybedeceğim.
Sakladığım kozumu, İfrit’ i bile kolaylıkla alt etti bu yüzden geriye kalan yapabileceğim tek bir şey daha var.
Kullanmak istemediğim bir şey ama başka şansım da yok.
Sonucunda ne olacağını tahmin bile edemiyorum, bariyere kadar ulaşabileceğinden bile emin değilim…
Ama denemek zorundayım.
[Hinata, daha konuşmamız gereken bir çok şey var ama yeterli zamana sahip değliz. Beni affet bunu bir dahaki sefere sonlandıracağız.]
[Hala pes etmiyor msuun? Pekala, hadi bakalım…
Merak etme, bu son saldırı ötekilerinden kat be kat daha acılı olacak.]
Son bir kez bana baktı.
(Oi, gerisini sana bırakıyorum [Ulu Ermiş]!)
≪Anlaşıldı. Emir algılandı. Durum kontrolü yapıldıktan sonra emir uygulanacak ≫
Son saldırı bedenimi deldi ve geçti.
[Zıbar! Son Gökkuşağı!]
[Uyan, [Açgözlü]!!!]
Bu emri haykırdıktan sonra bilincim sanki sonsuz bir karanlığın içine çekildi.
Sanki uyurmuşçasına bilincimi yitirdim.
* * *
Rapier Rimuru’ yu delip geçtiği an emri üzerine [Açgözlü] aktifleşti.
Yeniden dirilen İblis bedenine saplı rapier’ i gördü ve değişmeye başladı.
Hinata Rimuru’ daki değişimi fark ederek gardını aldı.
Kılıcının elinde ağırlaştığını hissetti.
Nedendir bilinmez, kılıcını bırakmaya kara verdi; bu kararının hayatını kurtaracağını hiç mi hiç bilmiyordu.
Soluk mavi bir ışık rapier’ i baştan sona kapladı.
Gözleri önünde, Rimuru değişmeye başladı ama bir forma sahip olamadan yere çöktü.
Sonuçta bu bariyer büyü tarafından gerçekleşecek her hangi bir değişimi engelliyordu. Şekil değiştirme de bu kategorinin içerisindeydi.
Ama karşısındaki benlik bunu umursamadı, ona doğru bir şekle sahip olmadan ilerledi etrafındaki her şeyi özümserken.
Tehlike! Hinata bunu hissetti.
İnanması zordu ama çevreyi bile özümsüyordu.
Kılıcını bırakmakta bir saniye bile geç kalmış olsaydı çoktan baştan sona özümsenmiş olurdu.
Hinata’ yı hedef almaya devam ediyordu, ses, ısı ve koku duyusunu kullanarak.
İnanılmaz, diye mırıldandı.
Evvela, Son Gökkuşağı’ nın yeteneği düşmanının ruhunu yedi darbeden sonra yok etmesiydi.
Yine de…
Bu benlik bir ruha sahip olmadığından ölmeyecekti.
Bu dünyaya geldiğinden beri ruhun üç formunun olduğunu fark etmişti.
Ruh – Canavarlar ve İnsanların gücünün kaynağı.
Kendilerini ruhlarının içinde gizleyen en kırılgan varlıklar, astral bedenler.
Güçlerinin farkında olanlar, ruhani bedenler.
Bu dünya ile direk alakadar olanlar, somut bedenler.
Ruh benliğin kendisi olduğundan ruha sahip olmayan bir varlık yoktu.
Herhangi bir varlık en azından bir astral vücuda sahip olmalıydı.
Tabi ki sadece bir astral vücuda sahip olursa somutluğunu koruyamadığı için havada yok olacaktı.
Bu yüzden hafızayı kaydetmesi için bir kesişim kümesine ihtiyaç vardı, ruhani beden.
Ancak, ruhani beden hafızayı bulut teknolojisi gibi sakladığından kalıcı bir araç haline gelemiyordu.
Bu nedenle somutluğa, kan et ve kemiğe ihtiyaç vardı.
Bu nedenle ruhları ile oynanmış varlıklar eğer az bir şey beyin hasarı alsalar bile bazı hatıraların kurtarımı imkânsız oluyordu.
Sadece ruhani beden ile yaşayan canavarlar da mevcuttu ama bunun gibi bir benlik diğer benliklerden daha güçsüzdü.
Ama bir ruh olmasına rağmen bir takım bilgiye (aydınlanmaya) sahip olabildiyse canavar olarak niteliklendirilirdi.
Bunlar dünyanın dört ejderha olarak bildiği, var olmanın en üst kademesiydi.
Ama bu özel varlıklar bile ruha ihtiyaç duyuyordu yani şu an gözleri önünde gerçekleşen şey tamamen algılama yeteneğini anlamsız kılıyordu.
İlk kez Hinata endişeyi bir duygu olarak hissetti.
Düşünebildiği tek şey…
Bu artık bir varlık olarak sayılamaz mı?
En azından bu dünyanın “varlık” tanımına uyum sağlamıyordu.
Ancak gözleri önünde devamlı bir şekil almaya çalışıyordu, Şu anda bir Slime gibi gözüküyordu.
Hayır, Diye düşündü Hinata, başından beri zaten bir Slime idi.
Şimdi önünde kendisini gösteren varlık çok daha şeytaniydi – bütün yaşamı tüketiyordu.
Hızlıca alt edebileceği bir şey değildi ama bu alt edemeyeceği bir şey olduğu anlamına da gelmiyordu.
Silahı, ancak gözleri önünde parçalanmıştı,
[Astral Sarmal!]
Çantasından bir tılsım çıkardı ve başka bir bariyer daha aktifleştirdi.
Somutluğu değil de ruhun bütün seviyelerini bağlayan bir bariyer.
Ancak Slime hareket etmeye devam etti.
Düşündüğüm gibi…
Bu şekilde Hinata gözleri önünde olan Slime’ ın Rimuru’ nun boş kozası olduğu sonucuna vardı.
Rimuru’ nun son sözlerinin bir eseriydi – [Açgözlü]’ mü demişti?
Büyük olasılıkla ruhunun yok olmasına rağmen düşmanını alt etmek için bir çeşit bir program aktifleştirmişti…
Durum bu ise çözümü basitti.
Eğer bir ruha sahip değilse zar zor bir düşman olabilirdi Hinata için. Yapması gereken tek şey vücudunun hareket etmemesini sağlamaktı.
Tabi ki bu varlık sayılamayacak şey tarafından yakalanmamaya ve özümsenmemeye dikkat etmeliydi.
[Ah. Öldükten sonra bile sıkıntı yaratıyorsun… Senden nefret ediyorum.
Ama dönüştüğün şeyi yok etmezsem dünyayı yerle bir edeceğinden korkuyorum…]
Diye hayıflandı bir plan düşünürken.
Amaç hareket etmesini engellemekti. Buna karar verdikten sonra Hinata Ruh Çağırmaya başladı.
Sayısız ruh Slime’ a bir selmişçesine durmaksızın saldırdı.
Normalde bunun için İblis çağırıdı ama bu Kutal Bariyerin içinde yapması mümkün bir şey olmazdı.
Ruhları bu şekilde kullanmak kendini kötü hissettirse de yapacak bir şey yoktu; saldıracak ve yok olacaklardı.
Ruhların Slime’ ı meşgul ettiğinden emin olduktan sonra Hinata görkemli bir büyü hazırlığına girişti.
[Matemetisyen] yeteneği sayesinde normalde bu hazırlıkta bulunmasına gerek kalmazdı ama bu sefer durum farklıydı.
Bariyer içerisinde kullanabileceği büyüler 〈Çağırı〉ve 〈Ruh Büyüsü〉sınıfındandı, bu tip büyüler direk olarak büyü gücü kullanmıyordu.
Bu sefer kullanamyı planladığı büyü Nihai Saldırı Büyüsü〈Kutsal Büyü〉sınıfındandı.
Ateist Hinata Tanrıya dua ediyordu.
Bu olguyu biraz ironi(k) bulduğundan Hinata bu büyüden nefret ediyordu ancak kendi duygularını bir kenara atınca bu büyü Hinata’ nın bildiği en güçlü büyüydü ve sadece Kiliseden eğitim alanlar kullanabilirdi.
Elleri bedeninin ilerisinde açıktı, bir eli havada karmaşık semboller çiziyordu ve diğer eli geometrik şekiller çiziyordu.
Hızlıca bu zor büyüyü hazırladıktan sonra önünde bir büyü çemberi oluştu.
Kullandığı dekoratif gözlüğü çoktan yüzünden düşmüştü ve
[Cennete dualarımı sunuyorum Kutsal Gücü bana bahşet.
Yalvarıyorum ki dualarım duyulsun.
Bütün evren âlem üzerine, İmha!!!]
Tanrıya yaraşır bir güç.
Geniş çaplı bir büyü değil, sonuçta hedefin atomundan başlayarak her şeyini imha ediyor, bu yüzden en güçlü anti-personel büyüsü olarak varsayılıyor.
Büyüyü tamamladıktan sonra ellerinden kör edici beyaz bir ışık çıktı.
Hedefe saatte 300.000 km/s ile ilerledi, ışık hızına eşdeğer bir hız ile.
Büyü hedefi kutsal enerji ile tamamen buharlaştırıyor. Kullanımdaki eksisi olarak sayılabilecek şey ise hazırlığında fazla zaman tüketmesi (gerektirmesi).
Bir büyü savaşında ve ya bir düello da kullanıma uygun bir büyü değil. Dahası aşırı bir büyü enerjisi gerektiriyor ve sadece günde bir kere kullanılabiliyor.
Ancak bu saldırıya karşı koyabilecek tek bir varlık bile yok.
Şimdi, çevresinden hiçbir şey hissetmeyen tiksinç Slime gerisinde bir şey bırakmadan yok oldu.
Bu hedefi tamamen silen bir büyü.
[En sonunda bitti, ha… Beklediğimden daha zahmetliydin.]
Hianata rahatlayarak iç çekti ve bunları mırıldandı.
Ruhları kullanarak Kutsal Bariyer dışındaki şövalyelere bariyeri kaldırmalarını emretti.
Aslında bu bariyeri kullanmanın gereksiz olduğunu düşünmüştü ama muhbiri gerekli olduğu konusunda ısrar etmişti.
Eğer bu bariyer olmadan savaşmış olsaydı…
Bu konu üzeriene daha fazla düşünmedi, anlamsız olasılıklara kafa yormayı reddediyordu.
Dahası…
Slime Rimuru’ nun söylediği şeyi düşünmekle meşguldü.
Çocuklar? Bu da neyin nesiydi?
Aman her neyse bunu hakkında düşünmenin bir yardımı olmayacaktı. Daha önce hiç duymadığı bir şey hakkında ne yapabilirdi ki?
Bariyerin kaldırıldığından emin olduktan sonra Hinata gelecek hakkında düşünmeye başladı.
Eğer şehre ilelemeye başlasaydı Tempest’ in kontrolünü tamamen ele geçirebilir miydi?
Öncelik bilgi edinmekti.
Önce zapt etmek için gönderilmiş grubun ilerleyişi hakkında bilgi edinecekti bu yüzden Kiliseye geri döndü.
Şimdiye kadar Rimuru adındaki canavar çoktan unutulmuştu.
Güçlü olsun ve ya olmsaın yok olmuş bir şey hakkında düşünmenin bir faydası yoktu.
Canavarın hayatta olabileceği ihtimali Hinata tarafından tamamen yok sayılmıştı.
Bu düşünce tarzı Hinata’ nın gücünün sırrıydı, ancak bilmiyordu bu düşünce tarzının kendisinin en büyük zayıflığı olduğunu.
Hinata’ nın o anda düşündüğü tek şey [Yeni bir kılıca ihtiyacım var] idi.
Ve bu şekilde oradan ayrıldı.



Önceki Bölüm |          | Sonraki Bölüm