022–En Sonunda Varan Maceracılar

Font Size :
Dark Mode
Reset Mode






Çevirmen: bakakuun
.
.
.
Ormanı incelemek için hazırlanan maceracılar vardı.
Bunlar B sınıfı Cabal Ellen ve Gido idi.
Canavar hareketlenmesi gün geçtikçe daha da artıyordu. Şehre giderken tüccarlar bile Ormana girmemeye özen gösteriyorlardı.
Koruma ücretleri yükseldiğinden yolculuk kar getirmezdi.
Ormanı geçmek için yürümek gerekiyordu.


Ve evvela hiçbir at arabası “Mühürlü Mağara” nın yakınlarına yaklaşmıyordu. Yolculuk eden kim olursa olsun yürüyerek devam etmek zorunluydu.
Hazırlıklarını tamamlamış ve tam dışarı çıkacakken biri onlara seslendi.
[Affedersiniz. Eğer Ormana gidiyorsanız bende eşlik edebilir miyim?]
Bu ses kadınsı mıydı? Erkeksi mi? Yaşlı mıydı? Bunu anlayamıyordunuz.
Ne de yüzünde gösterdiği ifadeleri.
Neden bilinmez ama maske takıyordu.
İfadesiz -sade- ama güzel bir maske.
Yabancının değişik bir havası vardı… Ama
[Bir sıkıntı olmaması lazım…?]
[Hey! Sen! Liderin – Ben! – daha izin vermeden… Gerçekten ne bok yiyorsun!]
[Harbi… Yani sonuçta Nee-san tamam dedi kavga etmenin bir anlamı yok değil mi?]
[Minnettarım.]
Bunu söyledikten sonra gizemli yabancı sessizce üçlüyü takip etti.
Bu şekilde Cabal’ ın grubu yeni bir yol arkadaşı kazandı ve araştırmaları için yola çıktılar.
.
*Tontenkan*
*Tontenkan. Kaaaaan. Kaaaaan. Don!* (TL: Ağaç kesme sesleri)
Ormanın içi ağaç kesme ve demircinin çekiç sesleri ile doluydu.
Yeni şehrin temeli atılıyor ve yeni evler yapılıyordu.
İlk önce su tesisatını döşemek için ev yapımından kaçındılar ve sadece boş bir araziydi…
Su kanalı için nehirden gelen suyu tekrar yönlendirdiler.
Daha yapım aşamasındaydı ama suyu kontrol etmek için bir su borusu yapmayı planlıyorlardı. Orada su arıtılacak ve bütün evlere dağıtılacaktı.
Suyun tahliyesine gelirsek yeraltı kanalizasyonuna aktarılacak.
Tahtadan yapıldığı için çimento ile sertleştirerek korumaya aldık.
Ve şehirden çıkarak gübreye dönüştürülecek tesise gidecek.
Dahası şimdilik spor salonu büyüklüğünde bir bina yaptık.
Bu şu an ev ihtiyacını gideriyor, kalıcı değil.
Her şey bu aralar iyi gidiyor.
Mağara yakınlarında, başköşede kendim yaşamayı düşünüyorum.
Daha sonra, ilk önce klan liderlerinin evlerini yapacağız bundan sonra da avamların evleri yapılacak.
Doğru bir şekilde yapmak istediğimden, kafamın içinde hazırladığım ilk harita büyük bir özen ile çizilmişti.
Bir artı şeklinde büyük yollar birbirleriyle çakışıyordu. Bu yaşayanların davranışlarını izlemek için en iyi yöntemdi.
Ama saldırması kolaydı.
Her neyse, Goblinleri Hobgobline evrim geçirttirmek doğru kararmış.
Hızlı bir şekilde üstün zekâ ve hafızaya sahip oluyorlar.
Ayrıca yapıları ve güçleri de artıyor.
Cücelere göre Goblinler F sınıfı ama Hobgoblinler C-D arasını hak ediyorlar.
Her halükarda onlara insanlara gösterilen saygı ile davranmalıyım.
Kısaca, sınıfları değişiyor. Ekipmanları ve zırhları, kişisel sınıfları ve bunun gibi diğer faktörler sınıf-rütbeyi derinden etkiliyor.
Yani, kişisel güç kişiye bağlı bir şey değil mi?
Örnek verecek olursak atadığım 4 lord diğerlerinden daha güçlü.
Ve Kral yaptığım Rigurdo…
[Oh! Zamanını burada mı geçiriyorsun! Seni arıyordum!]
Nasıl bir canavar oldu çıktı! Demek istiyorum. Kocaman ve kaslı bir şey.
Ogre ile karşılaştırıldığında hem benzer hem de daha güçlü görünüyor!
Diye Kaijin dedi.
Bu şekilde sadece isim değil aynı zamanda sınıfta evrimi etkiliyor.
Gerçekten canavarların yetenekleri harikulade.
Bu teoriyi denemek için başkalarına da rütbe atamayı denemeliyim.
[Noldu?]
[Şüpheli birkaç kişiyi yakaladık bunu rapor etmek için geldim.]
[Şüpheli mi? Hangi canavar ırkındanlar?]
[Canavar değiller, insanlar. Emrettiğiniz üzere onlara elimizi sürmedik.]
[İnsanlar? Neden buradalar ki?]
İnsanlar… Ha?
En sonunda beklediğim fırsat ayağıma geldi! Arkadaşça bir başlangıç yapmalıyım.
Yani daha önceki salak maceracılar gibilerse onları ya yok edeceğim ya da canavar yemine çevireceğim…
[Dev karıncalar tarafından saldırıya uğramışlar ve Rigur’ un koruma takımı tarafından kurtarılmışlar, onların korumaları altına girmişler…
Bu arazileri incelediklerine dair kanıtlar mevcut. Nasıl cevap verelim Efendim…?]
Anlıyorum.
Bir ülke altında inceleme yapıyorlar.
Cüceler ile kontrol ettim ama Jura Ormanı hiçbir ülkenin toprağı değil.
Bu yüzden genişlemekte olan bir ülke adına buraları inceliyor olabilirler.
Eğer durum buysa bu biraz sıkıntılı…
Yani onlarla görüştükten sonra karar vereceğim.
[Pekâlâ! Onlarla görüşeceğim. Yolu göster!]
Böyle karar verdikten sonra Rigurdo’ nun omzuna atladım.
Ranga fazla hızlı hareket ettiğinden onunla hareket etmek zahmetli bir iş.
Ayrıca kendini yücelterek göstermeye çalıştığında insanların sana kafa eğerek bakması amacıma zarar veren bir şey.
Ama bunlar hepsi birer bahane!
Rigurudo ve omzunda olan ben yakalanan maceracılara doğru yürüdük.
Peki, nasıl insanlar bunlar?
Düşündüğüm gibi gözlerimin önünde (tabi ki yok aslında), gördüm,
[Hey! Sen! İlk önce ben gördüm onu!!!]
[Çok kötüsün! O eti ben gözüme kestirmiştim!]
[Danna konu yemeğe gelince geri çekilmem!]
「*Mogu mogu*」(TL: Çiğneme efekti)
Şamatacı bir grubu duydum.
[…]
Sessiz soruma,
[Çok özür dileriz. Bir şekilde bütün eşyalarını çaldırmışlar… Bu yüzden onlara bir yemek hazırlamaya kara verdik ve…]
Huh.
Görünüşe bakarsak Rigurdo baya iyi biri.
[Yok, bu iyi değil mi? Aslında, aferin! Yardıma muhtaç olanlara yardım etmek iyi bir şey!]
Hareketlerini övdüm.
Daha önemlisi bana danışmadan düşündükleri en iyi hareket planını yapmış ve uygulamışlar.
Bu, kendi içinde bile süper bir şey, diye düşünüyorum.
[Evet! Bundan sonra Rimuru-sama’ ya problem çıkarmamak için kendimizi daha çok adayacağız!]
Yani hala aşırı derecede resmi de.
Konuşmamızdan sonra çadıra girdik.
Aslında çadır önünde nöbet tutanlar yolu açtı desek daha yeridir.
Ve bütün gözler benim üstümdeydi.
Ağızları et ve sebzelerle dolu, Maceracılar.
Gözleri beni gördükleri anda fal taşı gibi açıldı. Ancak görünüşe göre gösterdikleri şaşkınlığın farkında değillerdi.
Hmm? Ben bunları bir yerden hatırlıyorum da…?
Ah! Mağaradaki üçlü!
Ama birini daha önce görmedim.
Maske takıyor… Nasıl yemek yiyor o şekilde?
*Mogu mogu*

Yavaşça kendi hızında.
Ama bu barbekü! Kuu… Bende tatmak istiyorum.
Nostajik Et-chan. Ah… Acaba tat alma dokuları bir yerden düşmez mi?
Ah, aklım garip yerlere kaymış gibi.
Rigurudo beni ana sandalyeye yerleştirdi.
[Aziz misafirler, size bundan daha iyi ev sahipliği yapamıyoruz ama lütfen kendinizi evinizde hissedin. Önünüzdeki Lordumuz Rimuru-sama!]
Bu şekilde tanıtıldıktan sonra benim yanımdaki yerini aldı.
*Gokuri*  Yedikleri ve içtikleri şeylerin yutkunma sesi yankılandı.
Ve,
[[[Ne? Bir slime’ mı?!]]]
[Mogu mogu]
Şaşırdılar.
Ama gerçekten aynı şekilde tepki vermeleri… Aman neyse.
[Tanıştığımıza memnun oldum Ben slime Rimuru. Kötü bir slime değilim.]
Buuuu!!
Kendimi tanıtmama ağızlarından yemek fışkırtarak karşılık verdiler.
Ancak, maske takan görünüşe göre sakinliğini korudu.
Ne kadar kaba bir grup.
Bir slime’ ın konuşmasını görmek onları gerçekten şaşırtmış gibi görünüyor.
Neyse üçlünün şaşırmasını anlıyorum ama en azından ağızındakileri fışkırtmasalar iyiydi.
Peki… Nasıl insanlardı?
İyi insalarsa güzel olurdu ama…
Neyse kendilerini toparladıktan sonra,
[Bu kabaca bir hareketti! İblisler tarafından kurtarılacağımız aklımıza gelmezdi, size borçlandık!]
[Evet! Biz insan maceracılar olarak çalışıyoruz! Bu yemek geçekten çok lezzetli! Bu günlerde kaçmaktan başka bir şey yapmıyorduk, doğru dürüst yemek yemedik… Gerçekten teşekkür ederiz!]
[Teşekkürler! Size borçlandık. Ancak Hobgoblinlerin burada bir şehir yaptığını düşünmek ilginç.]
[Gohogoho, gusu. Gokugoku.]
[Çiğnemekte zamanınızı alın bitirdikten sonra da konuşabiliriz!]
Bunları söyledikten sonra yemeklerini bitirmelerini bekledim.
Bitirdiklerinde beni çağırsalardı keşke görünen o ki o kadar da düşünceli olamıyorlar daha.
Beni görünce şaşırdılar bu ileride ki karşılaşmalar için tecrübe olacak.
İnsan mahkûmlarını eğlendirmek hayal gücümün de ötesinde… Artık yapabileceğim bir şey yokta.
Belki durum biraz hoşuma gitmediğinden çadırdan çıktım.
Yemeklerini bitirdiklerinde onları kendi kullandığım mağaraya en yakın olan çadıra yönlendirttim.
Rigurdo baya ağlamaklı görünüyordu ama
[Neyse boşver. Geleceğe tecrübe olması için öğren bundan!]
Onu avuttum.
Goblinler büyüyorlar.
Baştan mükemmel olmalarını bekleyemem.
Çadırıma girdikten sonra kendimi rahat hissettim.
Rigurdo ve Goblina bize çay getirdi.
Daha önce getirdiklerinden daha güzele benziyor ama maalesef tadını alamıyorum.
Burada bile gelişme görmek… Ne kadar hoşnut edici.
Bu onların bir ırk olarak kültürel gelişimlerini gösteriyor.
Şimdi, ona buna harcadığımız zaman yeter.
[Daha önceki kabalığımızdan dolayı özür dileriz!] derken dördü içeri girdi.
Basit bir çadır, biraz dar hissettiriyor.
Aynı anda onları getiren Goblinalar (dişi hobgoblinler) çıkıyor ve diğerleri çay getirerek geliyorlar.
Gördünüz mü? Ne zaman bilmiyorum ama bu açıdan baya ilerlemişler.
Akşam olduğunda cücelerle içerken onların kültürlerini ve yaşam biçimlerini konuştuklarını biliyorum
[Pekâlâ, o zaman. Bir kez daha tanıştığımıza memnun oldum. Buranın Lordu benim, ismim Rimuru. Sizi buralar ne getirdi?]
Bu soru bekledikleri bir soruydu.
Sonuçta ne cevap vereceklerini hazırlayacak kadar zamanları vardı.
[Bu zevk bana ait. Ben Cabal şimdilik bu partinin liderliğini yapıyorum. Bu Ellen ve bu Gido. Söylesek anlar mısınız biz B sınıfı maceracılarız.]
[Tanıştığımıza memnun oldum, ben Ellen.]
[Yo! İsmim Gido. Tanıştığımıza memnun oldum.]
Düşündüğüm üzere bunlar bir parti ha.
B sınıfındalar, orta seviyede güçlüler ama mağara onlar için imkânsız olur…
Peki diğeri?
[Ve bu bize şimdilik katılmış olan Shizu-san.]
[Shizu demen yeterli.]
Ne bir adam ne bir kadın ne de bir çocuk olduğunu belli eden bir ses.
Ama ben cinsiyetini rahat bir şekilde ayırabiliyorum. Benim için, goblinlerin cinsiyetlerini ayırabilen biri için bu bir çocuk oyuncağı.
Bu bir kız. Ve eğer yanılmıyorsam…
Bir… Japon?
Böyle bir his duydum.
Çayını içme şekli, oturma şekli.
Bu dünya hakkında fazla bir şey bilmiyorum, emin olamam ama bu oturuş tarzı nadirdir öyle değil mi?
Şimdilik üçlü normal bir şekilde oturuyorlar.
Kurttan yapılma kürklerin üzerinde erkekler bağdaş kurmuş durumda ve Ellen isimli kız da yatay bir şekilde rahatlıyor.
(Eğer bu durum hakkında düşünürsek bunlar biraz fazla rahat değil mi?… Bu dünya da tetikte olma anlayışı diye bir şey yok mu?)
Yeter bu kadar gereksiz sohbet ettiğimiz. Artık kolları sıvama zamanı.
[Ne kadar kibarsınız. Ve?]
……….
…..
Hikâyelerini dinledim.
Kendilerini hiç tutmadan her şeyi ortaya döktüler.
Yani Lonca Lideri tarafından görevlendirildiklerini, bu ormana gelerek değişik şeyler oluyor mu bunu incelemeleri gerektiğini vs.
[Her halükarda, değişik şeyleri araştırmamızı istiyor ama neye değişik ve neye normal demeliyiz ki?]
[Aynen! Aynen! Daha detaylı bir açıklama istemeliydik!]
[Bizim de araştırabileceğimiz şeylerin bir limiti var!]
Bu şekilde Lonca Liderlerinin arkasından kötü konuşmaya başladılar.
Bunlar umutsuz vaka… Zavallı Lonca Liderlerini anlıyorum.
Ve ilginç bir şey bulduklarında -bir kayanın ortasında bir delik- kılıçlarını hazırlamışlar…
Dev Karıncaların yuvasıymış! Şaşırmışlar.
Onlara gerçekten neden kılıçlarınız çektiniz diye sormak istiyorum. Gerçekten bunu sormak istiyorum!
Bu kadar uzun hayatta kalmış olmaları şaşırtıcı.
Ve ondan sonra üç gün boyunca umutsuzca kaçmışlar yolda malzemelerini terk ederek.
Eğer bir şey söylemem gerekirse bu “Aferin” olurdu ama bunu söylemekten çekineceğim.
[Buralardaki en şüpheli şey mağaranın içinde olmaz mı?]
Diye sordum.
[Yok, yok! Orada hiçbir şey yok! Biliyor muydun ~? Orada bir fırtına ejderhası mühürlenmiş diyorlar. Ama bir kere bile duş almadan orayı iki hafta boyunca araştırdık! Hiç bir şey bulamadık.]
[N… Salak! Bu şu andan söylemen gereken bir şey değil!]
[Gördün mü? Ağzından baklayı kaçıran sendin Nee-san! Benim problemim değil!]
Ellen birden bire bunları dedi erkekler panik içerisindeydi.
Yani o sıra yanlarından geçtim bu yüzden biliyordum.
Ah bu arada banyo kültürü burada da var… Bu şehirde de bir hamam yapmayı planlıyorum.
Bunları bir yana bırakalım,
[Mağarayı araştırdık dedin, bunun amacı neydi?]
Hazine arayışında gelmemiş gibiler.
Kafasını sallarken bir iç çekmeyle,
[Artık söylediğimize göre bir şansımız yok. Aslında Ellen’ inde söylemiş olduğu üzere Siyah Ejderin benliği birden yok oldu ve…]
Anladım.
Bunu bilemezdim ama Veldora’ nın ortadan kaybolması insan dünyasında baya sıkıntı çıkarmış.
Mühürlenmiş olmalıydı ama ortadan yok olması bu derecede bir kargaşa yarattı.
Ne desem ki, müthiş bir ejdermiş. Konuşmayı seviyordu – her yönüyle iyi biri…
Ancak etki alanı biraz fazla geniş değil mi?
Birilerini araştırma için göndermişler…
Mağaranın bu kadar yakınında bir şehir inşa etmek bir hata mıydı?
[Ayrıca mağaranın daha önce dolup taşan büyü enerjisi şimdi azalmış durumda. Anlayamadığımız alışılmadık bir durum. Şimdi büyü seviyesi normal bir mağaranınkinden fazla değil.]
[Yani hala güçlü canavarlarla dolu bu yüzden girmemek en iyisi. Hazine de yok ve bulunabilecek bir cevher bile yok! Güçlü canavarlar var ama kar sağlatacak bir şey yok]
[Etrafı arasan bir hırsızın düşürdüğü eşya bulabilirsin ama kayda değer bir şey yok.]
Doki. (TL: Kalp atışı efekti)
“Ah! Nasıl olsa ağzımızdan kaçırdık bu yüzden söylesek yeri!” gibi bir cümleyle bir sürü şeyi tartıştılar.
Belki bunlar sadece iyi insanlar.
Mağaranın değerinin düşmesiyle oraları artık aramaya gerek yoktu.
Şehri taşımak zorunda kalırız diye düşündüm ama gerek kalmamıştı.
Her neyse hiçbir ülkenin arazisi olmadığından birisinin çıkıp şikâyet etme hakkı yok.
Şimdilik,
[Bu arada gördüğünüz üzere burada bir şehir yapma aşamasındayız bu Lonca ile bir sıkıntı çıkarır mı?]
Diye sormayı denedim.
[Yok… Bir sıkıntının olmaması gerek, büyük olasılık?]
[Aynen… Loncayı ilgilendiren bir konu değil ama ülkeler…]
[Evet… Onlar ne der bilinmez.]
Bunlar onların verdikleri cevaplardı.
Yani sonuçta Lonca üyelerinin ülkelerin nasıl tepki vereceğini bilmesini düşünmüyordum.
Bunu düşünürken,
Şimdiye kadar sessizliğini korumuş olan Shizu yüksek sesle inlemeye başladı.
Gu, guaaaaaaaaaaaaaaaaaa!!!
Her şey birden bire gerçekleşti!
.
.
.


Önceki Bölüm |          | Sonraki Bölüm