Shinigami wo Tabeta Shoujo
Çevirmen: Shin
2.Bölüm: Peynir Çok Lezzetli
Genç
omzundaki acıpla nihayet gözlerini açtı. Çevresi inleyen
hastalarla doluydu. Bilinci tamamen acılınca, nefesi düzensizleşti.
Derin bir nefes alıp, kararlı bir şekilde kendi vücüdüna göz
ettı. Sadece uvzularının kopup kopmadığına endişeleniyordu.
Çünkü eğer kopmuş olsaydı onu trajik bir kısa hayat bekliyor
olurdu.
Şansına
bütün uvzuları sağlamdı, kopmuş bir yeri bile yoktu. Sert
yatağa yatırılmış, omuzundaki ve dizindeki okun isabet ettiği
yerlere bandaj sarılmıştı. Anlaşılan kurtulmuştu, gencin
rahatlaması için biraz daha zaman lazımdı.
İki
eliyle yüzünü kapatıp, yaşadığını sindirdiği sırada,
kordordan görmek istemediği hayatının kurtarıcısı geliyordu.
Tepsinin içindeki sürahi ve 2 kuru ekmekle beraber.
“Günaydın.
Acıktın mı?”
“...
... Bu, Burası?”
“Antigua
kelesi. Bizlerin evi. Yani acıktın mı?”
“...
...Hayır, sadece su ver. Şu anda hiçbirşey yemek istemiyorum”
Yavaşça
elini sallayarak redden gence, Schera işaret ederek sordu.
“O
zaman bu ekmeği alabilir miyim?”
“Ahh,
yiyebilirsin. Senin iştahını anlamıyorum”
“Teşekkürler.
Yiyebildiğin zaman yemezsen, sonra sorun olur. Çünkü hiçbir şeyi
geçmişe döndüremezsin”
Gence
bardağı uzatan Schera ekmeyi çok lezzetliymiş gibi çiğnemeye
başladı. Mutlu bir şekilde, ham ve sert ekmeyi yavaşca yiyiyordu.
Bu kişi
gerçekten mutlu diye düşündü genç.
“ ...
... Söylesene, bizim takımımıza ne oldu?”
“Jira
bölüğünün yarısı katledildi, kaçabilen askerlerde yara bere
içinde kaldı. Bizim takımızdan hayatta kalan sadece ikimiz ve
başka üç kişi. Yazık oldu ama, takım liderini taşıyamadık”
“...
... Takım lideri, ölmüş olmalı”
“Artık
yemek ısmarlayamıyacak olması gerçekten yazık oldu”
“...
...”
Şanlı
Jira bölüğünün komtanı savaşta ölüp, bölüktekilerin
yarısından fazlası katledilmişti.
Düşman
askerinin pusu kurduğunu öğrenen 3.Ordu birğinin komtanı General
Yalder, defansta kargaşa çıkartmış. Hızlıca kaleye dönüp
kapıları sıkıca kapatmıştı.
Diğer
taraf, başkent bağımsızlık ordusu defansı kuşatıp,
morallerini arttırmaya başlamıştı.
Jira'yı
öldüren genç subay Fynn Kattef, bağımsızlık ordusunun
kahramanı olarak omuzlara alınmıştı.
Şu
anda izleyici durumundaki imparatorluk silahlanmayı hızlandırarak
, ulasal sınır Alucia nehrini geçmek için olan arzularını
bastırıyordu. Kuzeybatıda da askeri güç topluyor gibiydi.
Şu an
aralarında gerginlikler yokmuş gibi gözüküyordu ama, savaş
ilanı verilirse kıtayı kapsayan büyük savaşa dönerdi. Mevcut
durum krallığın iç savaşıydı fakat, daha diğer ülkelerin
dahil olduğu savaş değildi.
Ama
bunun da zaman meselesi olduğu , herkezin gözünde açıktı.
“ Yeni
üyeler gelene kadar, ben takım lideri temsilcisiyim. Rütbemde
geçici Teğmene yükseldi. Kısaca anlayacağın üstün oldum.”
“Şakayı
orağına yap. Gülmekten yaralarım açılır”
“Yalan
değil. O zamanki düşmanın komtanı, yüksek rütbeliymiş. Onun
olduğu kanıtını götürünce, övgü aldım. Birde lezzetli
yemekler.”
O
yenilginin içinde, Schera düşman askerinin kafsını getirmişti.Bu
yüzden normalden daha fazla övgü aldı diyebiriz.
Bölük
komtanından özgü sözleri almış, sıradaki karar verilene kadar
şartıyla takım komutasını almıştı.
Gerçekte
terfi amaçlı değildi, kim olsa farketmezdi. Çünkü yoldan
toplanmış askerlerin lideri pozisyonuydu.
“ ...
... ... Gerçekten mi? Dünyanın sonu geldi.”
“Senin
o yarayla bir zaman boyunca kalkman inkamsız görünüyor. Kırsala
döndüğün zaman, elinden geldiğince akıllı dur. Ölene kadar
tarlada çalışıp, bana yemek gönder lütfen”
Omzundaki
ve dizindeki yarayla artık bir yararlılığı kalmamıştı. Biraz
zaman geçtikten sonra memleketine gönderilir, iyleştiğinde geri
alınırdı.
Gazi
ödülü bu kadarlık bir şeydi. Maa, geri dönmeleri bile iyi
denilebilirdi. En kötü durum savaş alanında terk ediliyor
olacaklardı.Genç kendini rahatlattı. Şimdilik kurtuldukları için
şanslı oldukları söylenebilirdi.
“ ...
... Fuu”
“O
zaman kendine iyi bak. Bundan sonra bir daha karşılaşamaya
biliriz”
Schera
tepsiyi kolunun altına koyarak kalkmaya çalışırken. Genç önemli
bir şeyi söylemeyi unuttuğu için panikle seslendi.
“Aa,
Bek-Bekle”
“...
... Efendim”
“Be-Beni
kurtardığın için teşekkür ederim. Gerçekten, sen olmasaydın
ben ölürdüm. Bu yüzden... teşekkürler”
Genç,
gözleri buluşmuyacak şekilde eğildi. O zaman Ölüm Tanrısı'nın
kafasını almak için geliyor gibi olduğundan korkmuştu.
Kurtarıcının iyisi kötüsü olmazdı. Ama korkmuştu.
“Bir
dahaki sefer yemek ısmarlarsın. Tabikide pernir de olsun. Böylece
eşitleniriz”
Schera
yavaşca elini salladı ve ekmeği çiğneyerek hastalarla dolu olan
koğuşu arkasında bıraktı.
-- --
Antigua Kalesi ana merkezi.
Kurmay
subayların kasvetli yüzlerine bağıran, yüzü kapkara olan bir
orta yaşlı adam vardı.
Bu kişi
Krallığın 3.Ordusunun komtanı General Yalder'di.Hızlı öfkelenen
ve kolay taktir etmeyen birisiydi ama, taaruz konusunda, krallıkta
kimse onunla boy ölçüşemezdi.
Çelik
Bölük, takma adını alacak ağır piyade ve ağır süvarileri
içinde bulunduruyordu. Demir duvar denebilecek dayanıklı
savunmaları vardı. Yalder askerlerini kanını dökerek
yetiştirmişti.
Eşkiyaları
ve isyancılara boyun eğdirerek, İmparatorlukla olan küçük
çarpışmalarda mükemmel zaferler almış, gururuyla beraber
başarılar elde etmişti.
Ama
şimdi kolayca düşmanın pususuna yakalanmış, tek yoldaşı
Jira'nın ölmesinin üstüne, birde 10.000 askerin imha edilmesine
yol açacal büyük bir yanlış yapmıştı. Dudaklarını kan
damlıyacak kadar ısırmış, Hemen patlıyacak gibi damarları
şişmişti.
“Siktir,siktir,siktir!!
Orospu çocuğu isyancılar!! Bu şekilde, şanlı 3.Ordunun adı
düşecek!”
“Efendim,
lütfen kalbinizi sakinleştirin. 10.000 askeri kaybetmiş olsakta,
hala ana birliklerimiz sağlam. Şu anda bu kalenin defansını
arttırmak öncelikli”
Genel
kurmay başkanı Shidamo Arte sakince önerdi.
Yıkılmış
bir asil aileden geliyordu ama, buraya kadar kendi çabalarıyla
yükselmişti.
Tabikide
kişisel bağlantıları arttırmaya özen göstermiş ve gururunu
çiğneyecek işleri sayılmayacak kez yapmıştı.
Bunun
sonucunda, mükemmek bir şekilde 3.Ordunun kurmay subayı
pozisyonunu elde edip, Yalder'in güvenini kazandı.Yaşı 30 daha
hala genç, arkasında durulursa daha yükseklere terfi etme şansı
vardı.
Yalder'in
sürpriz saldırı fikrine ilk baştan beri karşıydı ama, askeri
subayların şevke gelmesini durduramayarak, usluca kabul etmekten
başka bir şey yapamadı. Çünkü eğer komtanın hoşnutsuzluğunu
kazanırsa, Sidamo'nun pozisyonı anında patlatılırdı.
Sonuç
olarak onun endişeleri tutmuştu ama, bununla hoşnut kalamazdı.
Çünkü Yalder'in düşüşü aynı zamanda onun düşüşünü de
gösteriyordu.
“Öyle
bir şeyi demesende biliyorum!! Ama, majestelerinden 10.000 asker
ödünç almışken, sadece kabuğmuza çekilemeyiz !! Diğerleri
tarafından alay konusu oluruz!!”
Yalder
tükrüklerini saçarak bağırıyordu.
“Bağımsızlık
ordusu -- -- Hayır, isyancı ordusu,Jira'nın teslim olmuş
bölüğüyle uzlaşarak askerlerini bünyesine kattı.Dahası,
kontrol ettikleri bölgeyi genişletmeye çalışıyorlar”
Başka
bir kurbay subay isyancı ordusunun durumunu belirtti.
“Bu
şekilde elimizi geri çekersek, isyancılar daha da kibirlenirler.
Krallığın iyliğini unutmuş yavşak sürüsü!! Hiç birini
bırakmadan, aileleriyle beraber yok edeceğim!!”
Yalder
masayı tam gücüyle yumrukladı. Dağılmış belgeleri sivil
memurlar topladılar.
“İmparatorluk
ordusunda şu sıralar hareket yok. Bununla birlikte, ara sıra
gözetleme yerlerinden garip işaret ışıkları yükseliyor ...”
“Hmm,
bu şey önceden beri olmuyor muydu? İmparatorluktakiler büyük
eforla girip saldırı yapacaklarını sanmıyorum. İsyancı
ordusunu arkadan desteklemekle elleri dolu. Kendi hakimiyetlerini
güçlendirdiklerinde hata yok.”
Bir
subay bunu doğru bulurken, sivil memur itiraz etti.
“Fakat,
casuslardan silahlanmayı artırıp askeri tatbikata yüklendikleri
ile ilgili rapor var.”
“Yapa
yanlış bir bilgiye aldanmıştır. Şimdiye kadar kaç kez oldu! O
zaman savunmayı güçlendirip, boşa çıkmış çabalarımızı
unuttuğunu söyletmem”
“Ülke
sınırın savunmasını arttırmak normal bir şey. Buna boşa çaba
demek biraz fazla olmaz mı? Ya İmparatorluk ülke sınırı aşarak
saldırırsa ne yapacaksın!”
“Hıh.
İmparatorluk bütün askeri gücünü toplasalar bile, biz krallığın
yarısı etmez. Savaş kazanmanın sırrı sayılardır.Yani ne kadar
küçük çarpışmaları kaybetsekte, en sonunda zafer bizimdir. Siz
sivil memurların bunu anlayacağını sanmıyorum”
Ne
zaman eline geçtiği belirsiz bilgiyle, subay karşı çıktı.
“Yarısı
bile etmez mi? Bu ne zamanın raporu! İmparatorluk önceden beri
silahlanmayı çoğaltıyor!”
“Ne
olmuş yani! Kaç tane tecrübesiz asker toplarsa toplasın fark eder
mi?!!!”
Bununla
beraber, subayın ve sivil memurun ağız dalaşı başladı. Her
zamanki şey olduğundan, Shidamo durdurmaya çalışmadı. Karışmak
bile aptalcaydı.
“Efendim.
Düşman şu anda kibirli olduğu için en iyi zaman. Asker sayısında
bizler ezici üstünlükteyiz. Sıtrateji falan gereksiz, dimdirek
giderek orayı başlarına yıkalım!”
Bölük
liderinin biri cesurca sesini yükseltince, subaylar “Evet,evet”
diye konuştu. Hiç akıllanmamışlar diye Shidamo
vazgeçmişti ama, bunu yüzüne yansıtmadı. 3.Orduda her zaman
olan bir şeydi.
“Umu
(onaylama efk), sizlerin önerileri benim için önemli! Biz Çekik
Bölüğü'nün korkunçluğunu gözterelim! GenelKurmay Subayı
Shidamo, farklı bir görüşün var mı?!”
“Evet,
isyancı ordusunun saklandığı Salbador Kalesi eski ve savunmaya
uygun değil. Büyük ihtimalle Alucia Ova'sına pusu kuracaklardır.”
Masaya
haritayı açıp, ovanın yerini gösterdi.
“Eğer
öyleyse, gelsinler. Bizim ağır süvarilerimiz onların üstünden
geçecektir!”
Subayın
biri, Krallık ordusunun at tipi taşı bir anda Salbador Kalesi'ne
itti.
“Onların
küçük ordusu oldukça şanssız. Kalede saklanırlarsa başlarına
yıkılır, dezavantajlarını farkedip ovaya çıkarlarsa bizim
zaferimiz kesindir. Sizcede öyle değil mi?”
Özgüvenli
bir şekilde gülerken, Yalder olağın üstü bir kaptaki suyu içti.
“Düşman
kesinlikle planla gelecektir. O ateş planı çok fazla dikkat
gereklidir. Tümgeneral Jira gibi kızgın demire adım atamayız”
“Ovaları
meşgul edersek, pusu hakkında endişe etmeye gerek kalmaz. Gerek
olsa bile azınlıktalar. Onları sorun çıkmadan indirebiliriz”
“Düşmanda
bizim planlarımızı okuyor. Direk olarak tuzak kurabilirler”
“Genelkuymay
Subayı, çok endişelisin. Böyle giderse erken öleceksin.”
Bölük
Komtanının şakasına, etraftaki subaylar güldü.
“--
-- Efendim. Bu aşırı endişe değil. Maksimum önlem alınarak
izcileri göndermeliyiz.”
“Anladım,
anladım. Genelkurmay Subayı Shidamo'nun dediği doğrudur. Senin
(Shidamo'yu kastediyor) dediğin gibi maksimum önlem alınarak bunun
üstüne düşmanı tamamen ezeceğiz. Bu yeterli mi ?”
“Efendim,
benim aptalca fikrimi dinlediğiniz için teşekkür ederim!”
Shidamo
sagılı bir şekilde başını eğince, Yalder kafasını iki kez
sallayarak onayladı.
“Pekala,
biz 3.Ordu'nun amacına karar verildi. İsyancı kızın başını
alarak, Jira'nın intikamını kendi elimizle alacağız! 80.000
kişilik askeri güç saldırıya, geri kalan 10.000 bu kalenin
savunmasında kalacak. Yarından sonraki gün kalkıyoruz! Bireysel
hazırlıklarınızı tamamlayın!”
“Evet
efendim!”
Askeri
subaylar selam verip, sıtrateji merkezinden ayrıldılar.
Shidamo
bir süre düşüncelere dalmışt ama, kafasını yavaşca
sallayarak onları takip etti.
-- --
Antigua Kalesi, Kamp alanı.
Komşu
bölgelerden toplana 10.000'lik büyük ordu geldiği için, en çok
kullanılan kışlalardan Schera'gil kovulmuştu. Parça pinçik bir
çadırda ve açık hava ateşinin etrafında dinlenmeye
zorlanmışlardı.
“Adamım.
Krallığın subay adayları için olsada, bu soğuk kemiklerime
işliyor. Ah çok soğuk. Donarak ölceğim resmen”
“Böyle
boş şekilde konuştuğun duyulursa, askeri polisler azarlaramalara
maruz kalırsın. Beni de yakma”
“Ölüm
zamanında ve azarlandığımız zamanda beraberiz diye yemin etmemiş
arkadaş değil miyiz. Bana ihanet etme”
“Kapa
çeneni. Az uzağa git. Benim öyle hobilerim yok”
“Cidden,
yemek miktarları da azaldı. Böyle devam edemem. Bunun üstüne
yeni takım liderimiz o. Tepedekiler ne düşünüyor acaba”
“Haha.
Birazcık daha vücudu iyi olsaydı daha iyi olurdu. O kadar yemesine
rağmen acaba nereye gidiyorlar? Ben birazcık daha göğüsleri
büyük olanlardan hoşlanırım”
“Ben
için önemli olan kalçalar. Ne yazıkki, bizim takım liderimizin
her iki tarafı da ılımlı”
Katledilmiş
takımları birleştirerek oluşturulmuş takımı Shera'ya verdiler.
Yaklaşık 10 kişilik küçük ölçekliydi.
“...
...Bizler, Shera -- -- hayır, Takım Lideri Shera* tarafından
kurtarıldık. Görünüşü böyle olsada, yetenekleri gerçek. Tek
başına düşman askerlerini katletti. Sizlerde bir süre sonra
anlarsınız.”
//
Karakterin adı jp de böyle, ing de schera olduğu için öyle
yazmıştım ama uymadığı için jp ye geri döndürdüm. Bu arada
ana karakterin adının okunuşu “Şera” dır.
“Tamam
tamam. Bunu kaç kez duydum. Herneyse, bu kadar büyük bir komtanın
bulunduğu takımsa, bizler de uzun yaşayabiliriz”
“Ne
kadar dürüstsün. Kısaca ölmediğin sürece her şey uygun.
Öyleyse salakça kahraman olma arzusuyla saldırmasını izlemeyi
umalım mı?”
“Hahaha.
Kahraman Lider Shera'ya şerefe!”
“Şerefe!”
Askerler
gülümseyerek içki içmeye başladılar.
Shera'nın
grup arkadaşları, içinde çorba olan kabı tutarken titrediler.
“...”
“Ne
oldu?”
“Hiç
bir şey. Hiç bir şey”
“Garip
birisin. Hali hazırda ısıtılmış çorban soğuyor. Hızlıca
bitir. Çünkü şu anda huzurlu içkinin zamanı.”
Kendisini
kurtaran Shera'ydı. O olmasaydı orada ölürdü.
Bu
yüzden Ölüm Tanrısı gibi göründüğünü, ağzına
almamalıydı.
Ölüm
Tanrısının gölgesini net olarak görsede, bunu söyleyemezdi.
Söylerse, sıradaki kendisi olabilirdi. Bu yüzden diyemezdi, Ölüm
Tanrısının gözlerini çekerdi.
Su
gibi olan çorbayı içince, asker açık hava ateşinin sıcaklığını
hissetmek için ellerini uzattı.
Bu
zaman civarında Shera , ikinci Teğmen rütbesiyle, soğuk havada
zarif bir şekilde yürüyordu.
Şu
aralar yemeğin miktarının azaldığından endişelensede,
kurtardığı arkadaşlarından ekmek ve peynir ikram ediliyordu.
Surların üstünde yıldızları izleyerek, olağın üstü akşam
yemeğinin zevkini çıkarmıştı.
“...
Şüpeli insan gölgesi görüldü. Zaten işim olmadığı için
baksam iyi olur. Belki lezzetli bir şeyler bulabilirim. Arada meyve
yemek istiyorum. Şu aralar anca kuru şeyler yiyiyorum”
Dudaklarını
yalayan Shera'nın gözlerinin ötesinde. Etrafını huzursuzca
gözlemleyerek, adımlarını ses çıkarman ilerleyen birileri
vardı.
Omzlarına
büyük bir çanta yüklenmiş, resmen “Geceışığı kaçışı ”
yapacak gibilerdi. Sayıları 10 gibi gözüküyordu ama, tam belli
değildi.
Teğmen
madalyasını elinde yavaşça çeviren Shera merdivenden inerek,
şüpeli hareketlerde bulunan gruba doğru koştu.
Büyük
orakğın eskmiş bıçağı avını bulmuş gibi ay ışında
acımasızca parladı.