Shinigami wo Tabeta Shoujo
Çevirmen : Shin
1.Bölüm: Lezzetli Ekmek
Başlangıçta,
her yerde duyulabilecek bir masaldı.
Savaş
nedeniyle, servetleri, yemekleri, hayatları alınmış fakir bir
köy. Ve o zayıf, aç kalmış köylüleri, acımasız bir şekilde
yağmalayan işgalciler. Karşı koyulmaksızın kılıç yada
oklarla bu zavallı hayatları alıyorlardı.
Köyün
her yerinden çığlıklar yükseliyor, ve geri kayboluyordu. Aç
gözlülüğe kapılıp, çalıp yakmadıkları bir ev bile
bırakmadılar. Farketmedikleri anı yakalayıp kaçan aileyi de
sırtlarından hedefleyip indirdiler.
Bu
cehennemin pençelerinden, kimse kaçamazdı.
Böyle
cehennem ateşinin içinde, zayıf bir kız boş gözlerle yıkık
dökük bir kulübeye gizlenmişti. Haraket edecek ne iradesi nede
fiziksel gücü kalmıştı. Kızın ailesi kaçmaya çalışmışlardı
ama, yarı yolda öldürülmüşlerdi.
Düzgün
bir şekilde tarlaya yarım edemeyen kız, sadece köylüler değil
ailesi tarafından da yük olarak görülüyordu. Onlar için ölmesi
daha iyiydi.
Bundan
dolayı tek başına bu eve bırakılmış, bu nedenle şimdiye kadar
yaşamıştı. Çünkü işgale uğruyan köyden kaçmak, herkesin
yapamayacağı bir şeydi.
Kızın
kalbiden, vazgeçme, umutsuzluk, keder gibi farklı farklı duygular
geçiyordu. Ama bunlardan önce, kızın içinde onlardan daha güçlü
bir düşünçe vardı. Sadece bir tane arzu bu duyguların üstünden
gelmişti.
Bu
“açlık” denilen, insanların içgüdü olarak da çağırdığı
berbat bir arzuydu.
Doğduğundan
beri karnı hiç tam doymamıştı. Sahip oldukları tarlalardan
menun edici hasat toplayamamalarının üstüne ağır vergiler
ödüyorlardı. Genç erkekler zorunlu olarak götürülmüş, yaşlı
, kadın ve çocuklarla köy zor bir şekilde ayakta kalıyordu.
Azıcık bırakılmış yemeği, çalışabilenler önce alıyordu.Bu
kişiler ava çıkanlar, tarımla uğraşanlar, ve çocuklarla
uğraşanlardı.
Hiçbir
şeyi doğru düzgün yapamayan kıza, artık denecek kadar yemek
dışında hiçbir şey vermiyorlardı. Ama yinede yaşabilecek kadar
olması bile, halen mutluluk denilebilirdi. Çünkü başka köylerde,
beslenen ağızları azalmak için cinayet işleyebiliyorlardı.
-- --
Bu yüzden, eşkiya sonunda bulunduğu kulübeye girdiğinde kız
korkudan titremedi. İstilacı iğrenç bir şekilde sırıttığında
bile, kız ona bakan yüzünü çevirmemişti. Yapılı askerin
kendisi yakalamak için elini uzattığında yine aynı şekilde hiç
bir tepki vermemişti.
Büyük
bir orağı taşıyan ölüm tanrısı, kendisine baktığında bile,
korku hissetmedi. Halüsünasyon yada gerçek ölüm tanrısı, kendi
ruhunu biçmek için mi bekliyordu?.
Paçavra
bir elbise giymiş, beyaz maske takmış ölüm tanrısı. Ama bu
şekilde karşısında korkunç bir ölüm tanrısı olsada açlık
duygusu azalmıyordu.
Ölüm
tanrısı ve kendisini aşşağı çeken adamın görüntüleri
birbirlerine geçiyor gibi gözüktü. Anlaşılan görme duyusuda
yavaş yavaş garipleşmeye başlamıştı.
Kız
bozulmaya başlayan dünyasında, “karnım açıktı” kelimesini
kaç kez kalbinden geçirdi.
Kızın
paçavra kıyafetleri kaba bir şekilde yırtıldı. Bundan sonra ne
olursa olsun, artık umrunda değildi ,ama karnı açtı. Bir yerde
yenilebilecek bir şey var mıydı diye, etrafına göz attı.
Kızın
sıradışı hareketlerine, kendisini yere çekmiş asker şüpeli
bir şekilde baktı. Gözleri kızınkilerle buluştuğu an, adam
istemsiz bir şekilde geri çekildi. Defalarca kez insanları
öldürmüş deneyimli asker aptala dönmüştü.
“Se,
sen ne -- --”
“...
sun”
“Ne?”
“Sen,
çok lezzetli görünüyorsun”
Ölüm
tanrısının musallat olduğu adama bakıp, kız bir şey düşündü,
Eğleniyormuş
gibi dudaklarını gevşetip dişlerini gösterten o düşünce.
“Bunun
yumuşak gözüken boğazı, çok lezzetli görünüyor” ' du.
_________
Mundo
Novo kıtasında süren üstünlük çekişmesi, Yuze krallığı ve
Keyland İnparatorluğu arasındaydı. Durumun kıritik olduğu
belliydi.
Nedeni
geçen yılki kötü hasattı. Kötü hasadın yaşandığı
arazilerin büyük bölümünün içinde bulunduran Yuze Krallığı
yiyecek için başka ülkelerden gelen ithalata güvenmekten başka
çaresi kalmamıştı.
Bu
arada, ticaret ortakları olan farklı ülkelerin bulunduğu
Dolebacks Birliği aniden ambargo empoze* etti.
//
Ambargo: bir ülkenin belirli şartları yerine getirmeye zorlamak
için başka bir ülkeyi ekonomik ve kültürel olarak kısıtlanması
ve ablukaya alınmasına verilen ad.
Empoze
etmek: bir şeyi zorla benimsetmek , dayatmak , kabul ettirmek.
Bundan
yüz bulan, Keyland İmparatorluğu tek taraflı olarak barış
antlaşmasını fes etti.
Önceden
Yuze krallığı topraklarından bağımsızlığını ilan etmiş
bir birlik ve bir nevi ateşkes ilan etmiş olan ama, sınır boyunca
küçük çatışmaların yaşandığı imparatorluk. Krallığın
karı düşmeye başlayınca. Yavaş yavaş Krallığın nefesini
durdurmak için işbirliği yaparak baskıyla iç çöküşü
hedeflediler.
Bu
ekonomik baskılardan dolayı, Krallığın finansal ilişkileri para
darlığına düştü. Vatandaşlara ağır vergiler yüklemek
zorunda kalan Krallığın her yerinde açıktan ölme durumu ortaya
çıktı
İmparatorluk
elini daha da uzatıp, şimdiki Yuze Kralının abisinin yetim kızı
prenses Altura'yı kolları altına almıştı.
Kıza
para, askeri güç verip “Başkent Bağımsızlık Ordusu”
kurmuşlardı. Ordunun beyni için İmparatorluğun genç subayını
gönderip, İmparatorluğun 2.Prensini de komtan muavini olarak
atamışlardı. Gelecek için de prensesle nişanlamışlardı. Bu
tabikide Krallığı ele geçirmek için yaptıklarını söylemeye
bile gerek yoktu.
Bağımsızlık
ordusu için ise arkalarında duracak birilerini istediler, reddetmek
için bir sebepleri yoktu. Kukla konumuna düşcekleri tehlikesini
tabikide biliyorlardı. Varis çekişlemelerinde yıpranmış, her
seferinde ezilmiş onlar için, Krallık İmparatorluktan daha
beterdi.
Umut
için Bağımsızlık ordusunun 30,000 askeri ile, aslında o kadar
sayıda değillerdi.
Krallık'ta
başta her an yıkılabilceğini bilip, İmparatorlukla yaptıkları
küçük çaplı çatışmalara yüklendiler. Fakat bağımsızlık
ordusu, ana merkezleri “Salvador Kalesi” 'ne gizlenip,
yönettikleri yerleri yavaş yavaş arttırıp, Kralık tarafından
baskı altına alınmış insanları kanatları arasına alıyorlardı.
Bunun
sayısı gün be gün artıp, artık görmezden gelinemeyek duruma
geldi.Bundan böyle çoğalmalarına izin verilirse, Krallığın baş
depatmanı geri dönülemeyecek soruna neden olacağına karar verdi.
Krallık
sonunda ağır sırtını yüksetip, baskı altına aldıkları
vatandaşları daha da baskı kurup, birliklerin göderilmesine karar
kıldı.
_________
Yuze
Krallığı, en ön saftaki Antigua Kalesi.
Sınır
merkezinin güneyine, İmparatorlukla olan sınırda, göze batan
önemli bir pozisyondaydı. Bu pozisyonun kuzeyinde, bağımsızlık
ordusu ana merkezi Salvador kalesi bulunmaktaydı. Antigua'nın
sınırları yüksek meblada para harcanarak güçlendirilmiş,
şimdiye kadar İmparatorluğun saldırılarına karşı koymuş
inatçı bir kaleydi.
Zorunlu
olarak askere alınmış acemilerin yarısı buraya gönderildi.
Ve,
burada ölecekler mi? Buradan kaçıp idam mı edilecekler? Yoksa
hayatta kalıp para mı kazanaklar? Bu, kendi seçimlerine bağlıydı.
Tabikide
kendi isteğiyle orduya katılmış askerler vardı ama, askerlerin
büyük çoğunluğu zorunlu olarak alınmış gençlerdi.
“Sen
her zamanki gibi lezzetliymiş gibi yiyiyorsun. O şey o kadar
lezzetli değil ki.”
“Lezzetli,
Çünkü herkez fazla yemediğinden , istediğim kadar yiyebiliyorum”
“Karnın
şiştiğinde lezzetli olması başka bir sorundur.Gerçekten çok
değişik birisin”
Acemi
birliğin takım lideri bıkmış bir şekilde mırıldandı ama, kız
hiç takmadan suyu bir anda kafasına dikti.
“Schera'nın
damak zevki her neyse ne , herzamanki şey zaten. Ondan önce takım
lideri, duyduğumuz dedikodu gerçek mi”
İlk
savaşını deneyimlemeyen takım askeri, endişeli bir şekilde
sordu.
“...
Ne dedikodusu?”
Takım
lideri sert bir yüzle soruya soruyla karşılık verdi.
“ Yakın
zamanda işgalci ordusuna başlatacağımız savaş. Tepedekiler de
grup oluşturmuşlar gibi”
Gencin
bahsettiği “Tepedekiler” madalyalarını göğsüne takmış
generaller yada amiral sınıfı, kendi muhafızları, subayları ve
askerleri olan kimselerdi.
Doğu
bölümü Belta tarafından gelen destek ve Antigua rezervi de dahil,
sayıları kabaca 10,000 kişiyi geçiyordu. Uzun zaman sonra ilk
büyük ölçekli sefer olucaktı. Sayılar yeterli, ekipmanlar biraz
eksik olsada yeterli, tecrübelileri demeye bile gerek yoktu, az.
Kısaca yarısı yoldan toplanmış bir orduydu.
“...
Ah. Yakın zamanda emir gelir. Biz buna hazırlanmalı ve antreman
yapmalıyız. Yaşamak veya ölmek, antremanın sonuçlarına ve
kişinin kendisine bağlıdır”
“Uwaa.
Yani doğruydu. Ben daha yaşamak istiyordum oysaki ...”
“Elinize
sağlık”
Schera
diye çağrılan kız, memnun bir şekilde ellerini birleştirdi. Onu
gören genç istemsiz bir şekilde şikayet etti.
“Sen
sadece yemek değil, az önceki şeyi de düşün. Yarınki yaşam,
bu günkü ekmek ve etten daha önemli.”
“Benim
için bu günkü ekmek ve et daha önemli. Hemde senin
şikayetlerinden daha yararlı”
“Seni
mantıksız kahrolası kadın!”
“İstediğini
diyebilirsin”
“Lan!
Acemiler, burada bırakın. Hadi yemeyi bitirdiyseniz hızlıca
antremana dönün!”
Takım
lideri gürleyince, ikisi hızlıca selam verip talim yerine
döndüler.
Genç
normal biriydi. Şansı iyiyse yaşardı , kötüyse ölürdü.
Tarihe adını yazdıramıyacak bir piyondu. Tabiki kendisi için de
denilmesine gerek yoktu.Sadece şansıyla şu anda hayattaydı.
Takım
lideri sigaranın dumanın üfledi, duman gözlerine doldu.
Ama
o kadın, daha genç kız denebilecek yaşta olan kadın askeri
anlamıyordu. Orduya kendi isteğiyle katılmış garip bir insan.
Yaşı
16 civarında, memleketi isyancı ordusu tarafından katledilen bir
tarım köyü.Gönüllü olmasının sebebi, dalga geçer gibi
“Şişene kadar yemek yemek için” di . Kılıç bile doğru
düzgün kullanamayan kızın kabul edilmesinin tek sebebi vardı.
Kan
revan içinde, yaklaşık 10 işgalci ordusu askerinin kafasını
sunmuştu.Büyük bir çantaya dağınık bir şekilde kafaları
askeri bağlılık için koyup. Kendince bağımsızlık ordusunun
bayrağını da kibarlılık için getirdi.
Normalde
çok şüpeli olması lazımdı ama, burada “Bizler övülesi
büyüklükteki Krallığız. Düşmanı öldürecek gücü varsa,
hiç bir sorun yok demektir” diyerek hızlıca karara vardılar.
Bunun
vesilesiyle de, düşmanı öldürdüğü için ödül olarak ,
birazcıkta olsa para verdiler. Ve nedense , bu şekilde direk takım
üyesi olarak atadılar.
Takımı
yöneten bu adam, ayrıntıları duyunca iç çekmek dışında başka
bir şey yapamamıştı.
“ Uff,
ne olduğu bilmiyorum ama, içimde kötü bir his var”
Kızın
antremanda salladığı büyük orağa bakarak, adam istemeden iç
çekti. Kılıç kullandığında berbat olsada, bir yerden bulup
getirdiği orak olunca iş değişiyordu.
Kızın
ilk defa katıldığı antremanda “Yeteneğinin ötesinde bir şey
kullanma” diye çıkışmıştı ama. Acayip ağırlıkta yere
düşmüş oraktı, iki acemi anca katdırıp götürebildiler ( Bunu
sallamasına imkan yok ). Bu zayıf görünümlü kadının nasıl
özgürce kullanabildiği gizemdi fakat, savaş gücü kılıç
kullanırkenden daha güçlü olacağı kesindi. Kızın kılıç
becerileri gerçekten berbattı.
Yapacak
bir şey yok deyip izin verdi ama, hala silah olarak yarım yamalak
olduğunu düşünüyordu. Menzil olarak mızrak kazanırdı,
keskinlikte de kılıç daha iyiydi. Gönüşü görkemliydi ama, bu
kadarlık bir silahtı.
Böyle
bir orağı savaşta görülmemesinin nedeni basitti. İnsanları
öldürmeye yönelik değildi.
Fakat,
kızın mutlu bir yüzle orağı sallayıp, samanda yapılmış
kuklayı yardığını görünce, istemsiz bir şekilde düşündü*.
Herkesin korkup, kaçınacağı varlık.
//
burayı değiştirdim türkçede anlamlı bir cümle olmuyordu. Merak
edenler için “ İstemesede takımındaydı”
Kara
ünüformayı giymiş, insanın ruhunu alan, ölümün eşiğinde
görünen uğursuz sembol.
--
-- Ölüm Tanrısı.
“Hey!
Schera. Sen gerçekten o orakla savaşmayı mı düşünüyorsun?
Seni engelliyecek kadar hantal değil mi? Ne kadar sende deli gücü
olsada”
Endişeli
bir şekilde bunu diyen az önceki gençti, ne kadar sivri dilli
olsada iyi birisiydi.
“Normal
kılıç elime tam oturmadığından yapcak bir şey yok. Bu şey
bana daha uygun. Ne yapsam acaba”
Schera
tek eliyle orağı başının üstünde dödürüp, sivri kenarıyla
saman kuklanın kafasını uçurdu.
Schera'nın
açık kahverengiye çalan siyah saçları. Bu kuvvet nedeniyle sağa
sola savruldu. Ne uzun ne kısa olan saçlarını kasvetli bir
şekilde, sol eliyle arkaya attı.
Bunu
kısa zaman aralığında bu manzaraı gören genç, büyülenmiş
bir yüzle kafasını sağa sola salladı.
“Cidden
öyle bir şeyi nasıl elde ettin? Yoksa, özel olarak spariş
etmedin dimi”
“Buldum”
“Yalan
söyleme! Öyle uğursuz bir şey armut gibi düşer mi!”
“Ne
olursa olsun bilmek ister misin?”
“Söylemek
istersen neden olmasın.”
“...Doğrusu”
Shera'nın
aniden sesi kısılıp büyüleyici bir gülümsemeyle dönüştü.Her
zamankinden farklıydı.
Bu
yüze genç asker kendini kaptırdı.
“ Do,
doğrusu?”
“ --
-- Ben bir Ölüm Tanrısıyım”
Kulaklarına
ulaşan bu kelimelerle, kendisiyle dalga geçildiğini anlayan genç
kırmızı bir yüzle bağırdı.
“Kahrolası
kadın! Seni ciddi bir şekilde dinlediğim halde!”
“Söyleme
zahmetinde bulunduğum için bu günkü ekmeğin benimdir.Ha birde
peynirin”
Schera
elini uzattı ama, hızlıca kenara itildi.
“Kapa
çeneni! Gidip ot falan ye!”
Genç
sinirli bir şekilde başka bir saman kuklanın yanına gitti. Shera
bunu görünce yeniden antremana döndü.
“ Çok
kez ot yedim ama, lezzetli değildi. Hem acı hemde karnımı
doyurmuyor. İnsan at yada inek olamaz. .... şimdiye kadarki en
lezzetli şey”
“ --
-- O zamanki Ölüm Tanrısıydı”
Kafasının
üstüne kaldırdığı tırparı dikey bir sekilde savurarak, saman
kuklayı ikiye böldü.
Yuze
krallığı ordusu 3.Ordu birliği ana merkezi. Ordu birliğini
komuta eden General Yalder'in düşüncesiyle, gece çöktüğünde
şüpriz saldırı yapmaya karar verdiler. Gece seferinin riski
büyüktü. Çünkü askerler kaçak olabilirdi.
Süpriz
saldırıyı yöneten 3.Ordu birliği olsada, onlar elit ve yüksek
onurları vardı. Tümgeneral Jira'nın komutasındaki yaklaşık
10.000 kişi fikir ayrılığına düşmüştü. Bu fikir ayrılığına
sebep olan, Antigua kalesi'ne atanan yükümlü askerlerle birlikte,
düşmanın ana merkezinin çevresinde bulunan yiyecek deposuna
saldırmayı amaçlayan plandı.
Plan
başarılı olursa, bağımsızlık ordusuna ölümcül bir darbeyi
vurabilirlerdi.
Tabikide
düşmanın dikkatinden kaçmak zordu ama “Benim ordumun elitleri
kesinlikle
başarılı
olacaktır” Diyen Yalder'in kelimelerine katılan subayların
çoğunluğuyla bu plan kabul edildi.
--
-- Schera'nın bulunduğu takımın da, bu sürpriz saldırı planına
katılma onuruna eriştiklerine karar kılındı.
Takım
için bu şansız bir olaydı. Savaşırlarsa öleceklerdi.Tabikide
ölecek olan kişiler yoldan toplanmış askerlerdi.
Bu
sürpriz atak planı iki adımda gerçekleşcekti.
Kurmay
subaylar Sürpriz saldırı başarılı olduktan sonra, bağımsızlık
ordusunun kesinlikle karşılık verceğini tahmin ettiler.
O
kovalama rotasında, kaleye gizlenen 3.Ordu birliğinin yarısının
ormanda pusu kurmasına karar verdiler.
Ve
başarılı olarak çektileri kovalama birliğini kuşatıp imha
edeceklerdi.
Güzel
bir şekilde giderse, tek seferde bağımsızlık ordusu denilen
asilerin işi bitmiş olacaktı.
“ Bu
gece saldırısı başarılı olacak mı acaba. Endişeleniyorum”
“ Hmm,
ne olacak acaba. Ben sadece yemek deposunu heycanla bekliyorum. Çünkü
çok fazla yemek vardır. Bunda şüpe yok”
Kaba
bir zırh giymiş genç ve Sheria küçük sesle konuşarak
yürüyorlardı. Etrafları tamamen karanlıkla çevrilmişti. Süpriz
saldırı için normal olarak ateş yakmak yasaklanmıştı.
Sessizliğe gömülmüş ormanda, askerler nefesleri tutup
yürüyorlardı.
“...
Bayadır düşünüyordum ama . Senin kafanın içi sadece yemek
yemekle mi dolu? Başka düşündüğün bir şey yok mu.”
“ Evet
öyle. Bilmiyor muydun?”
“Cidden,
senin mutluluğunu kıskanıyorum. ... Ben kormadan duramıyorum. Bir
kez daha geri gelemeyeceğimi her zaman düşünüyorum. Halen yapmak
istediklerim var. Ölmekten çok korkuyorum.”
Genç
titremesini durdurmak için yumruklarını sıktı.
Schera
küçük çantasınından kavrulmuş fasulye çıkarıp ağzına
attı. Ağzının içi açı tatla doldu. Anlaşılan yanlıştı*.
//
gençler tam doğru olmasada bildiğimi anlatıyım bu kızarmış
fasulyelerin iki tadı oluyo tatlı ve acı japonlar bunu oyuna
çevirip tatlı olan gelince “maru”(doğru) acı gelince
“hazure”(yanlış) kısaca bizim biberlerle yaptığımız acı
tatlı konuşmasını oyuna çevirmişler.
“Ölürsen
korkacak bir şeyin kalmaz, bu iyi olmaz mı. Gereksiz yere
endişelenmede gerek kalmaz”
“ ...
Sen ölsene, ölünce karnında acıkmaz.”
“Doğru
aslında”
“Dimi?”
“Lan,
yavşaklar sessiz olun! Düşman duyacak!”
Takım
liderinin sesi en yüksek şekilde çıkardığını düşünerek,
birbirlerine bakıp sesizleştiler.
--
-- Artık 1 saat mi ilerlediler ? 2 saat mi ilerlediler ? Yoksa zaten
ön saflar savaşa başladı mı ? Keşfedilmeden sürpriz saldırı
yapabilcekler miydi?
Genç
yürürken kendi kendine sordu. Ses çıkarmamaya çalışarak.
Az
önceki sorularının cevabını çok geçmeden aldı. Hayır,
soruların cevabını verdiler demek daha doğru olur.
“ --
-- Kırallığın geri zekalıları!! Burada hepiniz
gebereceksiniz!!”
“Okçu
ekibi, atışa başla! Birini bile bırakmayın!”
Gür
sesin ardından, çevredeki ağaçların aralarından ateşler
gözüktü.
Bununla
aynı anda, rüzgarı kesiyormuş gibi bir sesle beraber, ateşli
oklar krallık ordusunu hedef almıştı.
“Dü
, düşman!! Bağımsızlık ordusu pusu kurmuş!!”
“Bu
da ne! Süpriz saldırıyı fark mı ettiler! Herneyse karşılık
vererek çekilin!!”
Süpriz
saldırı birliğini yöneten Jira, kızgın bir sesle emir verdi.
Düşmanın boş anını hedefleyip, tek seferde bozguna uğratmaya
“Süpriz saldırı” denir. Bu strateji pusuya yakalanırsa
durumlar tersine döner. Kısaca oltaya gelmiş olurlar. Bu durumda
komtan hızlı bir şekilde orduyu yeniden örgütlemek zorundaydı
ama -- --.
“Ateş
etrafımızı hızlı sardı! Ef, efendim yağ kullanıyorlar!
Ormanın her yerinden ateşler geliyor!!”
“Çıkış
yolu arayın! Bu şekilde imha ediliriz!”
Süpriz
saldırı bağımsızlık ordusuna sızdırılmış, onlarda ilerleme
rotası olan ormana saman ve büyük miktarda yağ saçmışlardı.
Ve oraya büyük miktarda ateş okları atmışlardı.
Endişeli
bir duruma düşmüş Jira'nın bölüğünün, artık yapacakları
bir şey kalmamıştı. Ya ormanın içinde yanarak mı öleceklerdi.
Yada dışarı kaçıp düşman takımı tarafından şişlenceklerdi.
Komtan
tümgeneral Jira, bir şekide kaçmak için askerleri azarlamaya
devam etti ama, sonunda bağımsızlık ordusunun komtanı tarafından
öldürüldü.Onun yüzünde , normalde takındı yüz ifadesi değil
“Ölmek istemiyorum” der gibi bir ifade vardı.
Schera'gilin
yanındaki takım da, alev girdabı tarafından yutuldu. Oklar durma
belirtisi göstermeden atılmaya devam ediyordu. Şiddetli süren
savaşta kendi takımlarından da ölümler çıkıyordu.
Ölen
kişiler Schera'nın tanıdığı askerlerdi, bir ara ona ekmek
ısmarladıkları olmuştu. Cebine koyduğu küçük bir ekmek
parçasını, ağzına atıp çiğnedi.
Artık
ısmarlayamıyacak olmaları, çok talihsiz bir şeydi.
“Bu
şekilde sadece yanıp ölebiliriz. Şansımıza oynayıp ormanın
dışına çıkmaktan başka bir çaremiz yok. Kendinizi hazırlayın”
Takım
lideri askerlere bağırdı.
“Fa,
Fakat lider dışarısı tamamen kuşatılmış durumda”
“O
zaman şansımızın kötü olduğu için vaz geçeriz. İstemiyorsan
burada kalabilirsin. Askeri disiplin ihlali sonuçta. Fakat yanarak
öleceğine bahse girerim. ... Kararını vermiş olanlar kılıçlarını
çeksin. Benim işaretimle tek seferde geçiyoruz”
Takım
lideri ve genç askerler, duruş alıp yüzlerini sağ tarafa
döndürdüler. Ağaçların arasından boş bir alan görünüyordu
ve düşman askerinden iz yoktu. Normal olarak askerlerin pusu kurmuş
olma ihtimali yeteri kadar vardı.
Ön
tarafta duman, çığlıklar ve ateşler yükseliyor, her bir asker
kararını veriyordu.
Arkalarında
bulunan başka bir takım, garip bir şekilde bağrarak boş alana
zıpladılar. Bunla aynı zamanda takım lideri emir verdi.
“Saldırı
başlasın!! Bir şekilde dalın!!”
“Uwaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa!!!”
“İlerle
ilerle! Arkanıza dön -- --”
“--
-- Ateş!”
Takım
kararlı bir şekilde ilerlerken, oklar zıpladıkları yükseklikte
geldi. Şimdi mi? Şimdi mi? Diyerek bağımsızlık ordusunun
askerleri pusuya yatmıştı. Düşmanın kendisini bulacak bir
şekilde pusuya yatan asker yoktu. Çünkü kamufile olmuşlar,
okları ve mızraklarını saklayıp, öldürme niyetlerini
gizlemişlerdi.
Arkada
kalan başka takım, zaten katledilmişti. Okların saplanmış
olduğu cesetler etrafa dağılmıştı.
Önde
bulunan takım liderinin resmi ok tarafından delimişti. Bedeni de
zırhın üstünden bir kaç atış almıştı.Çığlık bile
atamadan takım lideri son nefesini vermişti.
Genç
talihinden mi yoksa talihsizliğinden midir, omzunu delip geçen ok
dışında ölümcül yarası yoktu. Ama kader değişmez sadece ya
hızlı gerçekleşir yada yavaş. Silahlarını oktan mızrağa
değiştiren düşman askerleri, sabırsız bir şekilde mesafeyi
kapattılar. Etraftan yaralar almış takım üyeleri savaşacak
durumda değildi.
Takviye
de yok. Arkadaki takım zaten ahiret yolunda yürüyorlardı.
“U-Uaa-!”
Duruşlarını
bozarak rakiplerine kılıçlarını çevirdiler ama artık bir
anlamı yoktu. Kılıçlarını atarak teslim olmayı düşündüler
ama, hızlıca vaz geçtiler. Düşmanın kendilerini özel olarak
tutsak alacak halleri yoktu.
--
-- Ben burada öleceğim.
Genç
kalbinin derinliklerin ölmek istemiyorum diye dua etti.
“Takım
lideri öldü ha. Yazık oldu, o kadar yemek ısmarlıyordu
adamcağız.”
“ --
-- He?”
Schera'nın
her zamanki sesinin kulaklarına geldiğini düşündüğü an,
nedense düşman askerlerinin ortasındaydı. O kadar hızlıydı ki,
gencin tek yapabildiği gözleriyle takip edebilmekdi.
Ve,
kırmızı kanın ateşin içinde dans etmesiyle aynı zamanda, bir
çığlık yükseldi.
“U-Ugyaaaaaaaaaaa!!”
“Hadi
bakalım”
“ --
-- N, Ne!”
Büyük
orakla düşman askerinin kolunu kesmiş, yanında mal mal duran
adamın kafasını uçurmuştu.
Orak
keskin bir şekilde, resmen ot biçiyormuşcasına, bağımsızlık
ordusu askerinin boynunu kafasından ayırmıştı.
Sağ
kolu kopan adam, ne olduğunu anlamamış bir şekilde yere düştü.
Çok
fazla kan kaybettiği için ölümden kurtulamazdı.
“Oi,
ne yapıyorsunuz! Karşınızda sadece bir kişi var! Ertafını
sararak öldürün -- --!”
Komutayı
devralmak isteyen komtan statüsündeki adamın yüzüne, orağın
sivri ucu saplandı. O şekilde yatay düştüğü için, yüzü oval
şeklinde kesildi. Anlaşılan bir anda orağın menziline girmişti.
“Hi-Hiiiiiiiiiiiii-!!”
Düşman
askerlerinin çığlıkları yankılandı. Az önceye kadar yaşayan
insanların ölşünü görünce, herkezin vereceği bir tepkiydi.
“Sayı
çok olunca, sinir bozucu oluyor değil mi. Ama birini bile
bırakmadan öldüreceğim.Bağımsızlık ordusundaki herkesi
katladeceğim”
Kendi
kendine mırıldanırken, fırlatılmış mızrağın yönünü
değiştirdi. O anda düşmanın kafasına orağın sivri tarafını
sapladı. Etrafı kaşla göz arasında kan denizi olmuştu. Ve
cesetler etrafa dağılmıştı.
Panik
durumuna düşmüş bağımsızlık ordusu askeri, titreyerek oku
ateşledi.Schera orağı döndürerek hiç bir şeyiş gibi
savuşturdu.
Resmen
efsanelerde bahsedilen iyi adam veya kahraman gibi göründüğünü
genç istemsiz bir şekilde düşündü.
Tek
tek düşman ordusunun askerleri geri çekilmeye başlamıştı.
Savaşma
ruhlarını kaybettikleri an, çığ vurmuş gibi ordu imha edilirdi.
Schera
hafif bir gülümsemeyle, sağ ayağını öne çıkarttığı an.
“--
--Ya,yardım edin lütfen! Ölüm Tanrısı!!”
“Ca,
canavar!! kazanmamıza imkan yok!”
“Böyle
bir yerde ölmek istemiyorum!!”
Hayatta
kalmış bir kaç kişi çığlık atarak kaçıştılar.
Schera
onların arasından birini hedef seçince, elindeki büyük orağı
ona doğru fırlattı.
Orak
ön taraftaki büyük ağaca çakılmış, onun rotasında olan
askeri iki parçaya bölmüştü, adamın bağırsakları sıvı
sızdırmaya başladı.Anında ölmüştü.
Genç
ve hayatta kalmış takım askerlerinin şaşkın bakışları
arasında, Schera küçük adımlarla büyük orağı almaya gitti.
Orağı omzuna koyup, arka fonttaki ateşle kalbinin derinliklerinden
gülen figür.
Yüzü
ve zırhı kan içinde. Orağına et parçaları ve organ parçaları
yapışmıştı. Düz bir şekilde bakılamayacak korkunç bir
manzaraydı.
“...
...”
“Hi-Hiii!”
“...
... Ne oldu? Yüzün masmavi?”
Kan
kokusunun ağır bastığı yerin ortasında, Ölüm Tanrısı, gence
doğru döndü.Schera'nın titriyen ışıktan yansıyan gölgesi.
Kara
paçavra giymiş gibi, kafataslı canavar gencin yanına yaklaştı.
Uğursuz orak yavaş bir şekilde titriyordu. Sonraki avını bulmuş
gibi.
Bu
gencin zar zor tuttuğu iradesinin limitiydi.
//Seri hakkındaki fikirlerinizi yazmayı unutmayın :D