066-Kolyenin Anıları

Font Size :
Dark Mode
Reset Mode

Glutton Berserker

Önceki Bölüm || Seriye Git || Sonraki Bölüm


Çevirmen: Uchuujin & Redaktör: Faen_The_1134

Bölüm 066 Kolyenin Anıları


Bu darbeye Roxy’nin kılıcını kırmaya yetecek kadar güç verdim. Sıkılmış askerlerin savaşa katılacağından çok korkuyordum. Bu onun için kötü olacak ve savaşa devam etmesi mümkün olmayacak. Ancak benim tahminlerime karşı gelmek istiyor gibiydi, kutsal kılıcı ile saldırımı karşıladı.

İki silah çarpışırken kabalık sessizliğe gömüldü.

Eğer beni bu kadar seven savaşçılar bu kadar geri itildiğimi görseler, büyük ihtimalle gülerlerdi. Evet, az önce aldığım darbe o kadar sertti ki.

Roxy saldırısına bir şeyler eklemişti, sadece görünüşünden bile söyleyebilirdiniz bunu. Benim gibi kılıcına [Büyük Haç]ın etkisini doldurmuştu. Sanırım Krallıktan Babylon’a gelirken bir miktar tecrübe kazanmıştı ve bu onun yeteneklerini gelişmesine büyük bir fayda sağlamıştı.
Roxy sesli bir şekilde güldü.

“Bu çok kötü.”
“Chi, her neyse…”

Hâlâ denemek zorundayım. Daha bitmedi.
Bu sefer kesinlikle onu geri iteceğim. Eğer sadece gücünü arttırabiliyorsa, gücüm ondan fazla olmalı. Kara Kılıç ve kutsal kılıç bir kere daha çarpıştı. Roxy’nin yüzünde çok büyük bir güç harcadığı için terler oluşmaya başladı. Ancak kutsal kılıcını ittirmeyi başardım.

“Kyaah…”

Böyle güzel bir ses çıkarmasını beklemiyordum ve bu beni biraz suçlu hissettirdi. Savaşı izleyen kalabalık beni yuhalamaya başladı.
Onlar için, ben kötüydüm. Zaten kurukafa maskesi takarken beni iyi biri olarak görmeyeceklerdi. Bunu hemen bitirmeliyim. Mümkün olduğunca sert bir biçimde yeri tekmeledim ve Roxy’nin arkasındaki binaya zıpladım.

Duruşu çöktüğüne göre, bu savaşı bitirmek için kılıcımı salladım.

O anda, göğsünün altında mavi mücevher bir kolye gözüktü.
Bu?!......  Bunu daha fazla sürdüremedim.

Hâlâ saklıyordu….
O mavi mücevher, hâlâ onun emri altında çalışırken şehri incelemeyi bitirdikten sonra ona verdiğim bir hediyeydi. Mücevheri kolye haline getirdikten sonra ona çok iyi bakacağına dair söz vermişti. Ve şimdi bile hâlâ yanında…

Savaşın ortasında odağımı kaybetmiştim, Greed beni [Zihin Okuma] aracılığı ile uyarsa bile, çok geçti.

Roxy ben havada yavaşça kılıcımı sallarken, toparlanmayı başarmıştı.
Bunun aptalca bir hareket olduğunu düşündüm. Onu gitmesine izin verirken, Greed “Sen kocaman bir aptalsın.” diye bağırdı. Kesinlikle haklıydı, savaş sırasında odağını kaybetmek bir aptallıktı.

Eris, kalabalığa katıldı ve gülerek izliyordu. İddiaya girerim barına gittiğim bir sonraki seferde bu muhabbetin sonu gelmeyecek.

Havadayken kılıcım düştü ve kaldırıma sıkıştı, Greed’in bu konuda bana sinir bozucu bir kız kardeş gibi söylendiğini hayal edebiliyorum. Bu yüzden onu almakta tereddüt ettim…

Bakarken, Roxy kılıcının ucunu uzattı. Karar verildi.
Teslim olduğumu belirterek ellerimi kaldırdım. Roxy kılıcını indirirken memnun görünüyordu. Daha sonra değerli bir şeymiş gibi kolyesini üniformasının altına geri soktu.
İç çekerek, bana yaklaştı hâlâ ellerimi yukarıda tutuyordum.

“Neden tereddüt ettin?”
“Bir kazaydı… Daha fazlası değil…”
“Anladım. Kazanmak güzel ama bu savaş beni tatmin etmedi. Özel bir rövanş maçı ister misin?”
“…Lütfen beni bundan ayrı tut.”

Sonuçta basitçe onunla savaşamazdım. Bu buluşmada bunu çok iyi anlamıştım.

“Bu kadar yeter. Bundan fazlası kabalık olur.”
“Ah, lütfen bekle bir dakika.”

Roxy’i görmezden gelerek ayağa kalktım ve Greed’i geri aldım. Ve elbette, hemen Greed [Zihin Okuma] aracıyla bana bir şeyler söyledi.

“Hayal kırıklığı.”
“Uh, kapa çeneni.”

Söylediği şey benim beklentilerim dahilindeydi. Ama o seslenmeden önce buradan gidelim.
Roxy ve ben bir anlaşma yaptık. Hapishaneye gitmem gerekmeyecekti. Kaybeden sadece gidecekti. Burada kalmanın bir yararı yoktu.

Ancak, Roxy beni durdurdu. Önüme geçerek, yolumu tıkadı.

“Sana sormak istediğim son bir şey var.”
“Daha bitmedi mi?”
“Kılıç ustalığını nereden öğrendin? Tarzın Aaron Barbatos’a benziyor. Ayak hareketlerin, kılıcı sallama biçimin.”

Sorunu anlayamadım. Birdenbire, yüzü ciddileşti. Sonra, Roxy devam etti.

“Babylon’a gelirken, harap Hausen kasabasını yeniden inşa eden Aaron Barbatos ile tanıştım. Eski bir Kutsal Şövalyeydi. Bir adamla tanıştıktan sonra yeniden kılıca başladığını söyledi.”

Dedi ve Roxy bana baktı.
Her neyse, az önce Aaron ile tanıştığını mı söyledi? Dahası, bu Aaron ve ben Hausen’i ölümsüzlerden kurtardıktan sonra olmuş. Eğer orada daha uzun kalsaydım, Roxy ile daha önce karşılaşacaktım.

Şey, aynı yönde ilerliyorduk. Bu yüzden Aaron ile karşılaşması normaldi.
Şaşırtıcı bir biçimde, elini uzattı. Ama reddettim. Çünkü onunla temas ettiğimde [Zihin Okuma]dan etkilenebilirdi

“Aaron bana o adamın ismini söylmedi. Ama onun Gallia’ya gitmek için ayrıldığını söyledi. Ve ayrıca onun hakkında; vücudunu açı çekmesine neden olan bir gücü olduğunu söyledi. Eğer o kişi sensen… O zaman ben… ”
“Bilmiyorum ve eğer o kişi ben olsaydım bile bu benim sorunum olurdu. Bu seni ilgilendirmez. Gallia’dayken önce kendini korumayı düşünmelisin.”

Her zamanki gibi, çok nazik. Tehlike yaklaşırken bile…
Öyle bile olsa bu şefkat tarafından kurtarılmıştım. Eğer onunla tanışmamış olsaydım, [Oburluk] tarafından yutulur, benliğimi kaybederdim ve bilinçsizce insanlara saldıran kuduz bir canavara dönüşürdüm.

“……..Hiç değişmedin, değil mi? Her zamanki gibi basitsin…”

İstemeden söylediğim sözler, Babylon’un her yanından gelen siren sesleri yüzünden boğuldu. 
Bu da… ne. Etrafımdaki kalabalık gürültü yapmaya başladı. Babylon’a geldiğimden beri bu sireni ilk defa duymuştum. Ama benden farklı olarak, herkes bu sirenin anlamını biliyordu.

Görünüşe göre, Roxy’de öyle. Ondan ağır bir hava geldiğini hissedebiliyordum.
Bu hissi biliyorum… Şehrin güneyine doğru baktım. Gallia tarafından kara bulutlar yaklaşıyordu.

Aniden birkaç savaşçının kalabalıkta oluşturduğu boşluktan, erkek bir Kutsal Şövalye aramıza daldı. O adamın ipeksi uzun altın rengi saçları vardı. O Norden Alistair’di.




Önceki Bölüm || Seriye Git || Sonraki Bölüm