0150 – Bir Öpücük

Font Size :
Dark Mode
Reset Mode


Super Gene – 0150 – Bir Öpücük



 Çevirmen: Kylerxy


Bölüm 0150 – Bir Öpücük
Liu'nun kontrol ettiği Blackhawk'ın Tanrının Eli dereceleri oldukça etkileyiciydi. Ve Li Yufeng, diğerleri arasında İttifak içerisinde ilk elli de yer alıyordu.

Ancak, Han Sen adını hiç duymamıştı. Verileri kontrol ettikten sonra Han Sen Tanrının Eli topluluğunda bile değildi.

Liu Han Sen'e baktı ve alay etti ''Yani, Tanrının Elinde Li Yufeng'den çok daha iyi olmalısın?''

''Çok değil, ama yirmi puan farkla onu yenebilirim'' Han Sen söyledi.

Liu bu öğrenci ile konuşmanın bir anlam ifade etmediğini düşündü ve konuşmaktan vazgeçti.

Diğer taraftan Han Sen Fang Mingquan'ın ilgisini çekmişti. Bir gülümseme ile söyledi ''Genç insanların kendilerine güvenmeleri harika. Oyun ne zaman? Biz seni destekleyeceğiz''

''Henüz bir programım yok ama neredeyse bütün savaş araçları yarışmalarında olacağım. İstediğiniz zaman gelebilirsiniz'' Han Sen yemeğindeki son parçayı yuttu, kalktı ve söyledi ''Lütfen zamanınızı ayırın. Şimdi dinlenmeye geri döneceğim''

Han Sen yürüdükten sonra Liu söyledi ''Bu günlerde gençler çok şımardı. Sadece ağzına geleni konuşuyordu''

''Bence bu iyi bir şey. Her şeye kayıt olmuş, hiçbir şeyden daha iyidir'' Fang Mingquan bir gülümseme ile yorum yaptı.

Ama Fang Mingquan Han Sen'in sözlerini ciddiye almadı. Okçuluk departmanı düşük giriş koşullarına sahipti bu yüzden departmanın öğrencileri genellikle kondisyon eksikliği çekiyor olmalıydı. Okçuluk departmanında bir birinci sınıf öğrencisi ve berbat savaş araçları topluğu üyesi olarak Han Sen'in hiçbir savaş araçları öğesinde şampiyon olması olası değildi.

Han Sen kafeteryadan ayrıldı ve yurduna doğru yürüdü. Şans eseri, Ji Yanran'ı gördü, o da yurduna geri dönüyordu.

''Hey!'' Han Sen teknik olarak onun kız arkadaşı olduğu için hızlıca selamlamak için ona yürüdü.

Ji Yanran, Han Sen'i gördü ve keskin bir bakış attı. Sonra aniden aklına bir fikir geldi ve bir gülümseme ile ''Her zaman hile yapmadığını kanıtlamak istiyordun. Bu yüzden, Starry kupasında Tanrının Eli'ne kayıt olmalısın''

Han Sen iç çekti ''Tanrının Eli için kayıt olmaya gidiyordum ama benim topluluğumun üyeleri tüm savaş araçları öğelerine kayıt oldu bu yüzden kendimi kanıtlamak için bir şansım yok gibi görünüyor''

''Boş ver'' Ji Yanran Tanrının Eline katılmaya cesaret edemediği düşündüğü için Han Sen'i hor gördü.

''Sen benim kız arkadaşımsın, bu yüzden gelip benim oyunlarımı görmek ister misin?'' Han Sen gülümsedi ve ona sordu.

''Saçmalıkların yeterli'' Ji Yanran söyledi ''Hangi savaş araçları öğeleri için kayıt oldun?''

''Zaman çakışması nedeniyle biri dışında hepsine''

''Neden? Bunun bir internet avcılığı gibi mi olduğunu düşünüyorsun, daha büyük olan mı iyi?'' Ji Yanran biraz meraklıydı. (Çn: anlamadım ama internet kız düşürmek heralde) (Rgn: Yaklaştın aga ama, Allahtan tutmamış :D

''Ödül için. Savaş araçları kategorisinde neredeyse on öğe var, aralarında en büyüğü. Birkaç birincilik alabilirim ve kolayca on milyon kazanabilirim'' Han Sen gerçeği söyledi. Tamamen ödül almak için girmişti.

''Birkaç birincilik? İlk üçü bırak ilk ona bile girebileceğini düşünmüyorum'' Ji Yanran onu sorguladı.

''Beni tekrar hafife alıyorsun'' Han Sen çaresizce söyledi.

''Bu analiz, hafife almak değil'' Ji Yanran gülümseme ile söyledi.

''Peki. Herhangi bir ödül alamayacağımı düşünüyorsun, o zaman bir bahse girelim mi?'' Han Sen önerdi.

''Yine hile mi yapmak istiyorsun?'' Han Sen'in gelmesi Ji Yanran'a biraz şüpheli gelmişti ki hala Li Yufeng ve ince adamı kupa oyununda nasıl yendiğini anlayamamıştı.

Sonradan bunu düşündüğünde Li Yufeng'de aynı şekilde bundan habersizdi.

''Bayan, bu okul çapında bir turnuva. Bu nasıl mümkün olabilir?'' Han Sen gerçekten onun hileci olduğu konusundaki inatçılığının neden olduğunu bilmiyordu. Cennet uğruna, Ji Yanran'ın önünde onu hiç aldatmamıştı.

Ji Yanran önerdi ''Tamam, içerdeyim. Savaş araçları öğelerinde bir kaç birincilik alacağını söyledin. Seni utandırmak istemiyorum, bu yüzden eğer beş birincilik alabilirsen bahsi kazandığını düşünebilirsin''

''Ya kazanırsam ne olur'' Han Sen sırıttı ve söyledi.

''Eğer beş öğede şampiyon olursan, kendini kanıtlamış olacaksın ve senin kız arkadaşın olma sözünü tutacağım'' Ji Yanran bir gülümseme ile söyledi, bir şampiyonluk bile alacağına inanmıyordu.

''Adil değil'' Han Sen kafasını tekrar tekrar salladı.

''Nasıl yani?'' Ji Yanran biraz sinirlendi.

''Sen zaten benim kız arkadaşımsın bu yüzden bu bahis benim için bir şey ifade etmiyor. Eğer kaybedersen bana öpücük vermek zorundasın, dudaktan, yanaktan değil'' Han Sen sonra ekledi. ''Ayrıca bu oyunların bitiminden sonra bir gün içerisinde tamamlanmalı. Her geciken gün için ekstra bir öpücük eklenecek''

Ji Yanran aniden gülümsemeden önce sinirlerini kaybetmek üzereydi ''Tamam, Ama eğer sen beş öğede şampiyon olmazsan, o zamanda ben de seni cezalandırmak zorunda kalacağım. Problem?''

''Hoşuna giden herhangi bir ceza. Ne de olsa ben kazanacağım'' Han Sen güvenle söyledi.

''Henüz bu kadar kibirli olma. Sonrasında inkar etmemek için bir kontrat imzalamak zorundayız.'' Ji Yanran kağıt ya da kalemi yoktu bu yüzden söyledi ''Benimle gel, kontratı yazacağız ve ikimizde imzalayacağız''

Ji Yanran Han Sen'i bir self servis terminaline götürdü ve kontratın iki kopyasını yazdırdı. Han Sen'e onları gösterdi ''Burada belirtilen her şeyi kabul edip etmediğini kontrol et. Eğer onaylıyorsan, sonra lütfen imzala''

Han Sen kontratı aldı ve dikkatlice okudu. Bu yasal olarak bağlayan bir belgeydi ve ona bir dümen kurmasından korkuyordu.

Neyse ki Ji Yanran hiç kaybetmeyeceğini düşünüyordu bu yüzden kontrat adildi. Eğer kaybederse, kupa oyununu nasıl yaptığını öğretmesi gerekecekti ve bunda iyi olduğundan emin olacaktı. Ayrıca, onun izni olmadan onun karşısına çıkmayacağına ve konuşmayacağına söz vermesi gerekiyordu.

Kontratı okuduktan sonra, Han Sen tereddüt etti çünkü başkalarına Kol Bıçağını öğretebileceğinden emin değildi, çünkü bu Kumarbaz'ın ailesine aitti ve onların izni olmadan sızdıramazdı.

Ji Yanran Han Sen'in tereddüdünü gördü ve soğuk ayakları olduğunu düşündü. ''Şimdi de korktun mu? Kibrin nereye gitti?''