094–Beyin

Font Size :
Dark Mode
Reset Mode



094–Beyin

 Önceki Bölüm || Seriye Git || Sonraki Bölüm

Çevirmen: Kylerxy
Duzenleme:RuyaGezer
Bölüm – 094 – Beyin

(DN: Salatasını yeyin lezzetli oluyor :P Hiç yemedim ama :D İstemsizce aklıma gelen şey yorumlarda :D )


Sakaguchi Hinata, Izawa Shizue ile tanışabildiği için şanslı olduğunu düşündü. Birlikte geçirdikleri bu kısa zamanda; sadece Shizue, Hinata'nın kalbindeki kapıyı açabilmişti.

Tek bir ay.

Bu kısa zamanda, onun tüm yeteneklerini çaldı ve öylece bıraktı. Reddedilmekten korkuyordu. Hırsızlık yeteneğinin çok korkunç olması da cabasıydı. Dahası;

[Shizu-san’ı rahatsız ediyoruz.Dernek çalışmayan kişileri destekleyebilecek kadar zengin değil. Bu yüzden benimle birlikte çalışmak ister misin?]

Onun yeni dünyasında ki bir çocuk böyle söylemişti. Onun, kendisini sadece işe almaya çalıştığını anladı, ama “Onu rahatsız ediyoruz” demesi onu derinden incitti. Hinata gitmeye karar verdiğinde ayrılmadan önce, çocuklara ayrılık cümleleri olarak;

[Tekrar buluşacağız, o zaman geldiğinde bana yardım edin]

Ne demek istediğini anlamıştı. Hinata oğlan çocuğuna kalbini açtı, çünkü o bir dünya gezginiydi. Bu yüzden hiç tereddüt etmeden sözlerine kafasını salladı. Ve bir yolculuğa çıktı.

Hayatın kolaylıkla sönebileceği, umutsuzluk dolu bir dünyada hayatta kalabilmek için güç elde etti. Bir şehirde kalırken şehir saldırıya uğradı, “Felaket” sınıfı bir canavar tarafından bir çok insan öldürüldü. Çocukları korumak için çabalayan bir yığın insan vardı. Yetişkin olanlar kaçmıyorlardı, umutsuzca çocukları korumaya çalışıyorlardı.

Onların kaçacağını düşünmesine rağmen, kalıp savaşmalarını görünce şaşırmıştı. Bu savaşanlar Tapınak Şövalyeleri olarak biliniyordu(Kutsal Şövalyeler). Zaman zaman şehirde devriye gezerler, halkı korurlar ve adaleti sağlarlardı.

Hinata, Burası yaşamak istediğim yer diye hissetti. Ve böylece göz açıp kapayıncaya dek… Bir on yıl geçmişti. Hinata tanrıya inanmasa da kilisede yüksek mevkilerde bir pozisyona ulaşmıştı. Belki de ironik bir hikayeydi, ama insanların hayatları ve Kutsal Krallık Ruberion'u koruma görevini yerine getiriyordu.

Hinata hiç bir şeyden şüphe etmedi, ve bunun sadece adalet olduğuna inandı. Diğerleri için yaşa, kendi hayatın pahasına bile. Eğer böyle yaparsa, herkes mutlu olabilirdi. Benzer şekilde canavarlar yok edilmeliydi. Her zaman, canavarlar insanların mutlu yaşamlarını tehdit ediyorlardı.

Başkent bir bariyerle korunuyor olmasına rağmen, bölgedeki şehirler ve köyler için aynısı geçerli değildi. Devriye gezen şövalyeler canavarların günlük acımasız saldırıları ile savaşıyorlardı. Böylece ölen sivillerin sayısı azaltıldı.

Jura ormanındaki canavarların aksine buradakilerin hiç besin kaynağı yoktu. Batıya doğru yayılan ıssız çorak bir arazi. Bu iki iblis lordu benzeri varlıkların savaşının sonucuydu. Bu çorak arazideki miyazma bir çok canavarların ortaya çıkmasına sebep oluyordu. (TN: Spawn yumurtlamak anlamında mı acaba burda?) (DN: Evet, daha çok “ortaya çıkmak” gibi 😊)

Bu yüzden şövalyeler halkın umutlarını da taşıyorlardı. Şövalyelerin canavarlar tarafından bir çok kez kandırılıp öldürüldüğü olmuştu. Bu olaylardan dolayı, kilise tarafından bir canavarla ilişki içinde olmak kesinlikle yasaklanmıştı. Bu inanç insanları korurken hayatta kalmış, yüzyıllarca yaşayan bilge şövalyeler tarafından aktarılmıştı. Ve bir noktada Hinata bu insanları mutluluklarının bu inanca bağlı olduğuna karar vermişti. İlk başlarda bu inanca inanmasa da, belli bir zaman sonra bu mantıklı gelmişti. Ve bu noktada o onun adaletinin bu inancı korumak olduğuna karar vermişti ki bu ironik bir hikayeydi.

Günlerini canavarlarla savaşmakla harcadı. Ne zaman bu rutinden sıkılmaya başladı? Diye soracak olursak Bölük kaptanı olduğu zaman planlamalar yapmaya başladı ve kayıpları büyük ölçüde azalttı. Kayıpların azalmasında, Hinata’nın, canavarların çıkacağı yerleri ve oluşabilecek ölümleri tahmin edebilmesine borçluydular. Metotları, iletişim ve devriye zamanlarını ayarlamasıydı. Böylece insanlar sistemin optimize edilmesinin sonuçlarını görmeye başladılar. Bu şövalyelerin ona neden bu kadar inançları olduğunun sebebiydi. Bu neden, Hinata’nın inançlara karşı gelemediğin sebebiydi. O, sorumluluk sahibiydi; görevi, insanları korumaktı. Onun astlarının ona güveni vardı, onlara dönecekleri bir yer yarattı.

Nicolas ona aşkını itiraf ettiğinde o basitçe korkuyordu. Bir şeye bağlı olmamaya çalışsa da, hala her şeyi kaybetmekten korkuyordu. İnsanlar kontrol altında mutlu bir şekilde yaşayabilirlerdi. Kontrol altındaki Ruberius halkı bunun bir kanıtıydı. Böyle olması gerekiyordu.

Bu yüzden her zamanki gibi sadece canavarları öldürmeye ihtiyacı vardı, hepsi buydu. Basit bir şeydi. İnancı korumak, adaletini sürdürebilmek için bir nedendi. Bu onun aile sevgisini bilmeyen çarpık kalbiydi. Bu inanç (ÇN: burada ki inanç adaleti sürdürmek için inancı korumaya inanmak) onun kalbini destekleyen tek şeydi. Bu inancı korumaya karar verdi.

Ve şimdi. Her şey çok kötüydü. O gülmek istiyordu. Ama sonuç olarak bir şeyler anlamaya başladı. Endişelenmeyi bıraktı, düşünmeyi bıraktı. Haklı mıydı, yanlış mıydı? Artık önemli değildi. [Mathematician] (DN: Hesap-Kitap Uzmanı 😊) yeteneği ile bile düşmanın ne kadar güçlü olduğunu göremiyordu. Apaçık, düşman ondan çok daha güçlüydü. Onun (ÇN: Rimurudan bahsediyor) gücü dünyalara aykırıydı. Sadece kaçmasına izin verdiği için sevinebilirdi. Onun, sıkıcı geçen günleri, şimdi sona erecekti. Kaybedeceğini bildiğinin bir savaşta savaşmak bir aptalın işidir. Öyle olsa bile Hinata heyecanlıydı.

[Ben yanlış mıyım?Bu durumda...kanıtla,Demon Lord Rimuru!]

O, şeytan lorduna savaşmak için geniş kılıcı 'Ejderha Katili'ni kınından çekti. Ve ince bir gülümseme yüzünde ortaya çıktı. Ve kalbi coşkuluydu, kılıç noktasında Rimuru'ya karşı avantajlıydı.

*             *             *            

Ben tekrar o kızla dövüşümü dikkate aldım. Bu kız hiç açıklık bırakmıyor. Düşünce hızlandırmasına teşekkür etmeliyim, onun sayesinde onun vuruşları mükemmelce karşılayabiliyorum .Kısa bir değiş tokuştan, benim saldırılarım ona hiç bir çizik atmadı, ama o beni yaralayabilecek gibi görünüyor. Yine de yaralı değilim, bundan gurur duyabilirim. Bu nedenle ikimizde karşısındakinin bir hatasından yada bir fırsattan yararlanmaya çalışıyoruz, ama daha kimse böyle bir şey yapmadı.

Hinata, şeytan lordu olarak uyandıktan ve Raphael’in desteğini aldıktan sonraki halime rağmen benimle gerçek bir canavar gibi dövüşüyor. Açıkçası onu ezeceğimi beklemiştim. O benim kılıcımı rahatça okuyabiliyor gibi gözüküyor ve başarısız olmadan doğru bir açı ile karşılık vererek blokluyor. Son dövüşte ben ona gerçek bir tehdit değildim. Dahası geçen savaşta tüm gücünü bile kullanmadı.

Atakları yavaşça bloklarken ben Hinatayı gözlemledim. Dudaklarında soluk bir gülümseme ile dümdüz bana bakıyordu. Ama gözleri hareketlerini yansıtmıyordu. Onun gözleri sanki tüm alandaki bizi bir sensör gibi gözlemliyordu. Onun duruşu sallanmıyordu. Her saldırıyı doğal bir şekilde almaya devam ediyordu.


Onun hareketleri gücünden kaynaklanmıyor ve hiçbir yerden esinlenilmemiş gibi gözüküyor. Nasıl hareketlerimi önceden gördüğü hakkında emin değilim ama açıkça o hareketlerimi biliyor. Oysa ben onun saldırılarını gördüğümde umutsuzca ondan kaçıyorum. Tabii ki de bir çok hareketi boşa harcayan benim (ÇN: Kastedilen boşa güç harcamak heralde). Çünkü ben onu baskılamak için yeterli güce sahibim, vuruşlar isabet etmeden kaçınabilirim.

Ustalık seviyelerimiz karşılaştırılamaz, Hinata açık ara önde. Öyle olsa bile hiç gardını düşmesine izin vermiyor. Bu noktada onun tüm hileleri ve yetenekleri boşunaydı, bu yüzden o sadece benimle onun ruhuyla kaplanmış bir kılıçla savaşıyor. Bu ruh muhtemelen kutsal bağdan geliyor, eğer ondan bir saldırı alırsam muhtemelen yaralanırım. Rapheal'e göre bu kılıcın özel yeteneği benim bariyerimi kesebilir. Güzel sanırım güvenilir bir kılıçtaki şatafatlı yeteneklere güveniyor, Hinatadan beklediğim gibi.

Gerçekte benden başka sadece Hakurou onun saldırılarına karşı koyabilir. Ama Hakurou sihirli saldırılara karşı kazanamaz. Hâlbuki Hinata sihirli saldırıların bana karşı bir etkisi olmadığını anlayıp, bana karşı onları kullanmamaya karar verdi bir dövüş dehası. Eğer klonumu savaşmak için yolarsam o bir saniyede onu kesecek. En yüksek yeteneklerin zayıflıklarından biriside onu sadece asıl beden kullanabilir. Diğer bir deyişle, bir kopya oluştursam bilincim ile onlara bu yeteneği kullanmalarını söyleyebilirim ama klonlar bunu gerçekleştiremez.

En yüksek yetenekleri klonlara bırakamıyorum. Aynı gerçek benzersiz yetenekler içinde geçerli, kopyalar gerçek bedendeki bu yeteneklere sahip olamıyorlar. Bunlar gerçek bir şekilde kopyalanamaz (ÇN: Yazar ne uzatmış be burayı). Souei bunda iyiydi ve o sadece klonlarına kullanışlı yetenekler veriyordu. Böyle bir zamanda en yüksek yetenekten destek alarak savaşırken ucuz bir klon hızla vurulacak ve yok olacak. Bir klonun ona vurmak için bana bir fırsat yaratması çok iyi olurdu ama ya bu geri teperse... Utançtan ölürüm.

Hinata'nın dayanıklılığına odaklanmak iyi bir plan. Demek istediğim ben asla yorulmayacağım. İkimizde bir saldırı isabet ettiremesek te, zaman hala geçiyor. Ama çevredeki savaşlar bitmiş gibi gözüküyor. Bazı insanlar uzanıyor, bazıları ise yerde oturuyor. Hepsi tükenmiş ve hareket edemez gibi gözüküyorlar. Ama onlar gözlerini bizim savaşımıza dikmişlerdi. Onlar kesinlikle savaşımızı takip edemezler, bu yüzden sadece sonucu tespit etmeye mi çalışıyorlar?

Neyse etrafa bakmak için zamanım yok. Hinataya tüm gücümle karşı koymam gerekiyor. Arazi bizim savaşımızın sesleri ile doldu. Hinata neredeyse kendisi kadar büyük olan kılıcı tuttu. Mavi kristalden yapılmış gibi görünen keskin kenarları vardı. Bu, güzel bir kılıçtı. Hinata ağırlığını hissetmiyormuş ve büyüklüğüne rağmen hayal edilemez bir hızda serbestçe kılıcı kullanıyordu. Muhtemelen bunun için bazı yeteneklere(Skill) güveniyordu ama hala mükemmel bir kılıç oyunculuğuydu.


Ve onun ifadesi, Şimdi... Bu masum bir kız, yüzünde bir gülümseme ile. Daha önceki soğuk alayı taşımıyor. Sadece kılıcını basitçe sallıyor. Başka hiçbir şey düşünmeden savaşa odaklanıyor. Bir dahi, huh. Eğer düşünürsem ben şanslıydım. Sıkıntılarımı paylaştım, ama bir canavar olarak doğduktan sonra, bazı arkadaşlar birçok eğlence edindim. Ya Hinata? Shizu-san'ın söylediklerine göre bir ayda tüm yeteneklerini aldıktan sonra o ayrılmış.

Daha önce fark edememiştim ama burada garip bir şey var. Shizu-san, Hinata'nın gerçekten tek başına gitmesine izin verir miydi? Bu garip bulduğum bir nokta. Ve bu gerçekten öyle. Ergenlik dönemindeki ya da ergenliği yeni bitirmiş birini aklına sahip bir kız için bu güç çok fazla. Ben yetişkin olduğum için mi bunu fark ettim? Hinata'nın şuanda olduğu gibi, dengesiz bir durumdayken egemenlik tipi bir yetenek verildi. Onun gitmesine izin verir misiniz?

Bu şüpheyi düşündüğümde ve topladığım diğer bilgileri kullanarak Raphael'in bir analiz yapmasını sağladım. Sonuca göre şüpheli olma olasıydı. Yani Hinata'nın düşünceleri kısıtlandı. Bu sadece bu dünyaya geldiği ilk aylarda mümkün olabilirdi. Shizu-san'ın tüm anılarını elde edememiş olmasına rağmen, Hinata orijinalinde alçakgönüllü birisiydi.

Aniden bir ay sonra yolculuğa çıkmaya karar vermek… Dahası Shizu-san ve Hinata-san'ın yanında bir kişi daha olduğu düşünülürse...

[Hey, neden Shizu-san'ın yerini terk etmeye karar verdin?]

Bizim kılıç savaşımızda nefesimi yakalayabildiğimde sordum. Zamanla onun hareketlerine alıştım. Saldırılarını engellemek artık çok zor değildi. Görünen o ki ben gittikçe daha iyi hale geliyordum. Buna karşılık, Hinata çabalamıyordu ama yüzünde ter ortaya çıktı. Tüm gücüyle savaştığı düşünülecek olursa bu apaçık bir sonuçtu. Dahası,

[Bunu neden şimdi soruyorsun? Hatırlamak istemiyorum ama bir düşüneyim. Çünkü rahatsızlık vermek istemedim, sanırım]

O dürüstçe cevap verdi. Bir cevap beklemiyordum, soruma aldırmayacağını düşünmüştüm, bu yüzden bu bana sürpriz oldu. Ama cevabı duyduğumda, kalbimde acı hissettim.

Hmm? Kalbimdeki acı? Ne garip bir his? Eğer bu tepkiyi görmezden gelirsem problem olmayacağını düşünürken, kılıcıma daha fazla güç koydum. Bizim çarpışmalarımız şok dalgaları yarattı.

[Shizu-san senin hiç rahatsızlık vermediğini düşünmesine rağmen?]

(Evet hiç böyle düşünmedim)

[Fu, tüm zamanlar içinde şimdi... ve lütfen Shizu-san'dan bahsetme]

Saldırılarının keskinliğini arttırdı. Her şeyini dışa vuruyor gibiydi. Bekleyelim ve görelim. Umutsuzca kılıçları blokluyor ve karşı saldırı yapıyor,
[Ama, o endişelendi! Bu seni yapayalnız yaptı!

(Evet...Ben endişelendim. Ama...Daha fazla endişelenmem gereken başka biri vardı)

Eh? Ben bir kaç saniye önce bir şey duymadım değil mi? Shizu-san'ın sesini duymak...

[Ha! Bir şey biliyormuş gibi konuşma! Senin gibi biri ne anlayabilir ki!]

Sözlerim sakin Hinatayı kızdırdı. O çok kızgın görünüyordu. Sebebini düşünebildiğimden daha fazla,

[Sen gardının düşmesine izin verdin, bu benim kazancım! Melting Slash!!] (DN: Eriten Kesiş )

Onun kılıcının içinde hızlı bir şekilde bir ışık ortaya çıktı. Bu kılıç içinde bir çok çeşit büyü tipi barındırıyordu.

< Duyuru. Engellemek imkansız. Kaçınmak imkansız>

(Lanet olsun bu beni gerçekten öldürebilir?)

İlk kez Raphael'in endişeli sesini duydum. Ve düşüncelerimi on milyon kez hızlandırdım, ama sadece kılıcın bana yavaşça yaklaşmasını izleyebilirdim. Bu açıdan böyle bir zamanlama. Kaçamıyorum, bariyer işe yaramaz, ama tahminimce bilincimi bir klonun içine taşıyabilirim. Ama böyle her şeyi silen bir ışık ateş ettiğinde yeteneği çok geç kullanırsam yanarak öleceğim. Benim gardımı indirmem için mi sorumu yanıtladı? Öyle görünmemişti, ama sonuç olarak o beni avladı.

< Duyuru. Gluttonous King Beelzebub'u kullanarak imha etmeyi öneriyorum, Lütfen pes etme > (DN: Obur Kral Beelzebub)

Raphael tabii ki en yüksek başarı şansı olan eylemi tavsiye olarak verdi. Ve Rapheal'in söylediği gibi, Beelzebub'u aktive edeceğim. Kılıç bana dokunduğu zaman Beelzebub ile kılıcı ve yeteneği yiyeceğim. Eğer bu başarısız olursa, ben ortadan kaybolurum. Ama duraksama için bir neden yok. Rapheale güvendim ve Beelzebubu tam o anda aktifleştirdim.

..........

.....

.

Sonuç olarak hayatta kaldım. Öleceğimi düşündüm ama hayatta kaldım. Hinata gözlerini açtı ve kısa bir süre için bana baktı. Kılıcını hemen hazırladı ve tekrar bana saldırdı. Ben şahsen hala hayatta kalmaktan mutlu olma sürecindeydim ama sanırım onunla savaşmak daha öncelikli. Cidden bu kız çok tehlikeli. Dürüstçe onun yeteneği bana dokunduğunda, bir çok büyü enerjim yok oldu. HP'ye dönüştürürsem, nerdeyse yüzde ellisinin gitmiş olduğunu söyleyebilirim. Güzel olan, ben hayatta kaldım. Gardımın bir daha düşmesine izin vermeyeceğim. Aslında gardımı indirmemim tek nedeni, benim Shizu-san'ın nedeni bilmediğim bir sebepten sesini duymamdı. Böylece yaptıklarımdan sızlanıp ve onun saldırılarını engellerken...

< Duyuru.[Future Atack Prediction](ÇN: gelecek saldırıları tahmin etme) elde edildi.Aktive et?[EVET]/[HAYIR] >

Neredeyse çığlık atacaktım. Aniden Raphael yeni bir yetenek kazanmıştı. Ne kadar güzel birisiydi Raphael. Hinatayı gözlemlerken onun hareketlerini tahmin etmeye çalışıyordum, belki de bundan dolayı... Hadi bununla devam edelim. Ben aceleyle onu aktive ettim. Arkamda birkaç ışık oluştu. (ÇN: Geleceği görmek mantıklı bir şeye çevirirsin, kendisini de görüyor tahminimce) (DN: Bende öyle anladım).

Bu bir anlamda, görselleştiriyor muyum? Tek bir ışık bana ateşlendi. Kılıçtan bir ışık beklentisiyle hareket ettim ve ilginç bir şekilde Hinatanın kılıcını mükemmel bir şekilde engelledim. Bu bir ışık gibi görünüyor. Bu ışık onun orijinal duruşunu ve muhtemel saldırılarının yörüngelerini bir ekranda gösteriyordu. Bir şeyler yapmaya çalıştığında ışıklar siyaha dönüyordu. Bu durumda tahmin imkansızlaşıyordu ama bu gerçek bir saldırının geldiğinin göstergesiydi. Başka bir deyişle şuanda aldatmacalar ve benzeri şeyler hesaplanabilirdi.

Hinata gibi bir usta kesinlikle tahmin edilemez saldırılar kullabiliyor. Ama bu yetenek hakkındaki korkutucu olan şey saldırıyı değil, sonucunu tahmin etmesi. Yani şansı çok düşük olsa bile belli bir saldırı dizeleri tahmin edilebilir. Eğer durum buysa...Hinata artık bir tehdit değil. Onun saldırı hareketlerini “Future Attack Prediction” tahmin etti, rahatlıkla kılıcından kaçınabilirim. Bu son! Seni öldürmeyeceğim, ama sana biraz acı hissettireceğim.

Bunu düşünürken kılıcımı indirdim, sadece inanılmaz bir şekilde önümde bir illüzyon belirdi. Her iki elini de uzatmış, Shizu-san önümde duruyordu. Hiç bir yanık izi olmadan, yüzünde maske olmayan bir yetişkin gibi. Yüzü benden daha yaşlı ve sakin bir auraya sahip. Hinata bu illüzyonun içinde sinirli bir şekilde bana kaşlarını çatmış gibi görünüyordu. Ve bizim dışımızda

(Rimuru ve Hinata. Başka kimse yok)

Hiçbir yolu yok... Bir illüzyon nasıl konuşabilir? Hinata sanki bunu duyabiliyor gibiydi, çünkü o üzgün görünüyordu. Ve...Aniden kılıcım onun boynuna bastırıyordu. Bu anda zaman durmuş gibiydi. Bu... düşünülünce? Ben Hinata ile bağlantılı mıyım?

[Sen ne yaptın? Ne halt ediyorsun?]

Gözleri kan çanağına dönmüş bir şekilde, Hinata sordu. Onu böyle agresif hatırlamıyorum. Ama bunu sormak isteyen bendim? (ÇN: Bu cümleye de bakarsan iyi olur) (DN: Hallettim 😊)

[Hiç bir fikrim yok! Kendimi bilmek istiyorum!]

O kaybolmak üzereymiş gibi görünüyordu. Shizu-san'ın hayaletini görebiliyorum, yüzünde zayıf bir gülümseme ile o bize şöyle dedi.

(Biraz zamanını alacağım. Beni dinler misin?)

Ve hayalet konuşmaya başladı. Onun cümleleri benim tüm şüphelerimi ortadan kaldırdı ve benim hipotezlerimi doğruladı. Başka bir deyişle bunlar gerçek sebeplerdi. Niçin Shizu-san, Hinatayı terk eti? Hinatanın düşünceleri sınırlı mıydı? Tüm bu sorular, hepsi onun sözleriyle cevaplandı.

(Açık olacağım, ben Kagurazaka Yuuki için endişeleniyorum. Biliyorum, Hinata güçlü. Ama yine de ben onu (“He”, yani erkek 😊) seçiyordum. Hep bunu garip bulmuştum. Şuan da anlıyorum. Benim düşüncelerim onun yeteneği tarafından kısıtlanmıştı...)

[Asla! Yuuki böyle bir şey yapmaz]

Hinata’yı yarıda kesip, Shizu-san başını salladı ve devam etti.

(Sende etkilendin Hinata,hatta şuanda bile...)

Acı dolu bir sesle söyledi. Hinata’nın buna söyleyecek bir cevabı yoktu. Bu beklenen bir şeydi. Şimdiye kadar manipüle edildiği söylenmişti. Ama bu sözler benim çıkarımlarımı doğruladı. “Doğru...” dedim ve mutlu oldum. Şimdi tüm şüphelerim temizlendi.
Ona bir gün iyi davranılacağını düşünen bir kızı, bu adam manipüle ediyor (ÇN: Ne zorlandım la burada) Bu suçlu...
[Diğer bir deyişle, Kagurazaka Yuuki tüm bunların arkasında ki beyindir?]
Benim soruma şaşırdı, Shizu yüzünü döndü ve perişan bir halde başını salladı. Düşündüğüm gibi. Şuan her şey mantıklı oldu. Şu anda bu beyne karşı içimde bir öfke alevlendi.


DN: Evet Gençler, Bir bölümün daha sonuna geldik 😊 Güzel geçen bir sınav sonrası sizinle muhabbet güzel oluyor 😊

Neyseciğime, Dünkü bölümde Shion’u o halde bırakıp buraya geldik. Bugün 6 bölüm 6 ay süren savaşımızın sonucu :D öyle canavar bizim Hinata düşünün artık 6 aydır hala savaşıyor :D Gerçi adından alıştığımız kişi çok nazik kibar bir hanımefendiydi ama, olsun bu da öğrenecek nezaketi. Bodoslama kılıçla pofuduk Slime’lara girişmeyecek :P Yuuki’yi hatırlayamayanlar için, bende hatırlamıyorum :’(  O kadar uzun zaman oldu ya. Çevirmenimize çok çok teşekkür ediyor, ellerinin dert görmemesini, Klavye mausunun bozulmamasını, bilgisayarına giren her haşerenin tez zamanda defolmasına dua edip, Ramazanınızı tekrardan tebrik ediyorum 😊


Tekrardan neyseciğime edip :D Neyse Şimdi Hinata ne yapacak, Shizu-san’a sarılıp ağlaşacaklar mı yoksa içinden geçip toprağı mı öpecek :D Shizu-san bunca zamandır Rimuru’nun yanında niye ses çıkarmıyordu? Bunların hepsi gelecek bölümde :D Neyse görüşürüz gençler.