090–VS. Kutsal Şovalyeler Part 1-(2/2)

Font Size :
Dark Mode
Reset Mode


090–VS. Kutsal Şovalyeler Part 1-(2/2)


Önceki Bölüm |           | Sonraki Bölüm

Çevirmen: Merkanovels

[Kufufufufufu, ben Diablo. Rimuru-sama’nın sadık kulu. Bu seferki  performansım göz alıcı olursa, birinci sıraya yerleşen kişi ben olacağım. ]

İblisin gayri ciddi verdiği cevap onun sersemlemesine neden oldu.


[Madem bunu cevapladım, sormak üzere olduğun soruyu da cevaplayayım da içinde kalmasın. Daha önce söylediğin gibi ben Baş İblis değil, bir İblis Dükü’yüm. Her ne kadar aralarında fazla bir fark olmasa da, bu hatayı bir kez daha yapma sakın.]

İblis bu söyledikleriyle, bunu duyanları daha fazla umutsuzluğa sürükledi…

[Bitti, herşey bitti…]

Kadın emir subayı  Sofia yere çöktü ve bir çocuk gibi ağlamaya başladı. Beyni zonkluyordu. İblis Dükü… bu bir efsanaevi bir varlığı simgeliyordu. Bu kendini İblis Lordu olarak lanse edenlerden çok daha üst bir mevkiydi.

Daha önceki görünüşleri, bu dünyada belgelenmemişti, bu yüzden onaylanamazdı. Ama karşılarındaki bu iblisin kesinlik bu kategoride olduğunu iliklerine kadar hissetmişlerdi.

Tıpkı bir Sıradan Ruh’un, Büyük Ruh Sınıfı ile kıyaslanamaması gibi. Veya  Büyük Ruh Sınıfındakiler bir araya gelip ne kadar fazla olursa olsun, bir Kral Ruh Sınıfına karşı bir savaşta kazanmasının mümkün olmaması gibi.

[Oh? Ne yapıyorsun? Testimi geçtin ama hiçte bundan memnunmuş gibi görünmüyorsun!]

İblis beyni zonklayan kadın emir subayına seslendi.  Böyle bir durum ile karşılaşacakları Arnaud aklının bir ucundan bile geçmemişti. Emir subayı gözyaşlarını dökmeye devam ederken umutsuzca kaçmaya çalıştı.  Ona seslenen iblis ile göz teması kurmak istemedi ve başını inkar edercesine salladı. O bir Kutsal Şovalye olarak, daha önce büyük tehlikelerin üstesinden gelen cesur ve güvenilir bir yardımsıydı. Ancak ilk defa şimdi korku belirtileri gösteriyordu.

Kafirlere karşı bir önlem olarak Demonoloji hakkında çok fazla bir blgiye sahipti. Çünkü düşmanını  iyi tanıyarak savaşta bir adım öne geçebilirdin. Sadece bu da  değil, O aynı zamanda Çağırılmış İblis ve İblis Çağırma üzerinde de çalıştı. Bu sebeplerden ötürü Demonoloji ile oldukça aşinaydı.

İşte bu yüzden iblisler hakkında herkesten daha çok bilgiye sahip olan bu kadınının bu kadar korktuğuna şahit olduklarında, karşılarındaki varlığın iddia ettiği gibi bir İblis Dükü olduğuna herkes inanmıştı.

Bu nedenle bu tehlikeye karşı tedbir almaları gerekiyordu.

[Hala savaşabilir misin Bacchus?]

Arnaud diğer bir  emir subayına sordu. Bacchus onun güvenilir ortağı ve sağ koluydu. O solmuş olan yüzüyle onaylarcasına  başını salladı. Bu krizden üstesinden gelmek istiyorlarsa bu ikisi bir atılım yapmak zorundalardı.

Hinata ile bağlantı kurduktan sonra, bu iblisin sonu gelecekti. 

Arnaud sıradaki hamlesini düşünürken dalgalanmakta olan iradesi üzerine konsantre oldu.

[Oi! Yardımcılarıma ve astlarıma eziyet etmek zorunda mısın? Onları rahat bırak! Senin rakibin benim!]

Arnaud bağırdı ve tüm gücünü kullanarak saldırıya geçti. Sol avucunda bir miktar ışık filizlenmeye başladı. Bu Kutsal Top idi. Kutsal Şovalyelerin akıcı olduğu büyü türleri arasında <İlahi Büyü> vardı. Bu basit bir büyü türüydü ve kullanıcının yeteneğine göre etkisi artıp azalıyordu.

Saldırı kutsal özniteliğe sahipti ve hür tür canavara hasar verebilirdi.

Ancak,

İblis ışık yumağını yakaladı ve onu avucunun içinde sanki hiçbir şeymiş gibi ezip parçaladı.

[Kufufufufu. Bu oldukça acı verici. Avucumun içi yandı. O zaman, şimdi sırada yanındaki mi hamlesini yapacak?]

İblis hiçbir şey olmamışcasına sakin bir ifadeyle dedi.

Ancak, Arnaud’un asıl amacı zaten Kutsal Top ile ona hasar vermek değildi. Rakibi Kutsal Top tarafından gelen saldırıyı karşılarken, Bacchus dolambaçlı bir yolu kullanarak ibisin arkasına vardı ve büyülü bir silah olsan İblis Katilini çıkartıp iblisi kesmek için sırtına doğru hamle yaptı.

İblis Dükü bile o saldırıdan gelen hasarı görmezden gelemezdi. Dahası, saldırı bu kadarla bitmedi. Aynı zamanda, Arnaud bir kez daha Kutsal Top’u ateşledi ve ayrıca kendi İblis Avcısını hazırladı.

<Ruhsal Kellesini Uçurma >, <Dövüş Ruhu> ‘nun temel tekniğini kullanan nihai bir teknikti.  Silahını Dövüş Ruhu ile kaplayarak istediği herşeyi kesebilirdi. Dövüş Ruhu ve Büyü gücü çeşitli teknikler üzerinde uygulanabilirdi, ama…

Arnaud en güçlü Kutsal Şovalye’ydi. O kılıcnı Dövüş Ruhu ile kapladı ve kılıcı beş farklı renk ile ışıldamaya başladı. Açmak gerekirse, Ruh Gücünün sahip olduğu 5 özniteliği Dövüş Ruhuna dönüştürerek, onları birbirleriyle kaynaştırdı ve kılıcını bununla kapladı.

Dahi Arnaud.

Zaten Kutsal Şovalyeler arasında en güçlü olarak bilinmesinin nedeni de  bu özel tekniğinden dolayıydı.

[Kapa çeneni, canavar! Bunu ye ve geber! Eter Kırıcı (Kanji: Beş Renkli Ruh Erdemli Kılıç)!!]

Arnaud’un kılıcından çıkan bir parıltı zeminde bir çizgi boyunca  ilerledi.

Toprak Ruh’unun [Ağırlık Manipülasyonu]nu kullanan kullanıcı, kılıçların arzu edilen etkisine karar verebilirdi. Ses hızından daha hızlı bir şekilde kılıcın ucu Diablo’ya ulaştı.

Kutsal Öznitelikler ile kaplanan bu saldırı, kötülüğü ezme özelliğiyle birlikte canavarlara karşı mutlak bir öldürme gücüne sahipti. Bu ölümcül bir kılıç, Baş İblis’i bile tek bir vuruşla kesip mağlup edebilmeliydi. Bu yüzden bir İblis Dükü’nün yara almadan bu saldırıdan kurtulması imkansızdı. Bu saldırıyı, Bacchus’un ına arkadan saldırdığı anda yaptığımdan bahsetmiyorum bile. Bu mükemmel bir sürpriz saldırıydı.

Arnaud, rakibinin öleceğine kesin gözüyle bakıyordu.

Ancak, Bacchus’un Büyük Balta’sı Diablonun kafasıyla çarpıştığında, Diablo’nun ayak parmağı hafifçe zemine girdi. Bununla birlikte, zemin yukarıya çekildi ve ona arkadan yaklaşan Bacchus, havaya uçuruldu.

Buna rağmen, Arnaud’un kılıcı hayal ettiği güzergah ile ses hızını aşarak, Diablo’nun boynunu kesmeye devam ediyordu. Durdurulamadı…

O bunu yapabilir! Arnaud kılıcın durdurulamadığını gördüğünde düşündüğü gibi zafer kazanacağına daha da inandı ve tüm gücünü kılıcı tutan eline yönlendirdi. Aynı  zamanda kılıcın ağırlığını azaltıp sonra onu tersine çevirerek hedefin üzerine iki kat daha fazla güç aktardı.  

Kılıcı tutarak, yer çekimi kuvvetinden nesil ataletini kesip onun ağırlığını iki katına çıkarmıştı.Bu tekniğin özelliği, düşmanla çarpışmadan önce kılıcın momentumunu iki katına çıkarmasıydı. Bu tekniği ilk kez gören bir için, ondan kaçmak imkansızdı. Arnaud zaferine inancı tamdı.  Ve dışarıdan bakıldığında da bu savaşı kazananın Arnaud olacağı gözüküyordu.

Ama, ne yazık ki… daha en başından beri Diablo’nun kendisine gelen saldırıdan kaçınma gibi bir düşüncesi yoktu.

Arnaud’un kılıcı Diablo’nun kurduğu bariyeri delerek onun vücudu kesti. O direnişi gissetmişti. Ama…

Arnaud hemen Bacchus’un yanına gitti. Bacchus’un durumunu kontrol etti. Onun durumu çok kötü değildi ve hala ayakta durabilecek kadar güce sahipti.

Arnaud içini rahatlattıktan sonra odağını tekrar Diabloya verdi.

[Kufufufufu. Anlıyorum. Ne harika bir teknik bu. Özellikle etksiini göstermeye başladığı  aniden ivmesini arttırması. Ben bile bunu görmekte zorlandım. Ve herşeyden önce… bu saldırı çeşitli özniteliklere sahipti. Çok az insan bu tarz bir saldırıyı gerçekleştirebilir. Fevkalade, gerçekten fevkalade!]

Arnaud’un kılıç sanatını övmeye başladı. Ama Arnaud bu duyduklarından zerre kadar da olsa mutlu olmamıştı. Açıkça görülüyordu ki, iblis saldırıyı yemesine rağmen herhangi bir hasar görmemişti.

[Oi……… Gerçekten de hiç hasar almadın mı?]

Sormak istemese de, bu sözcükler ağzından çıkıvermişti.

[Oh? Oradan o şekilde mi görünüyor? Durumu fazla abartıyorsun. Sadece büyü bariyerimle Kutsal öznitelikleri karşılamayı planlamıştım, ama ne yazıkki senin vuruşunu hissettim.  Öyle görülüyor ki büyü gücüm az da olsa zayıf kaldı. Sayende… kılıcın; rakibinin büyü gücünü çalma yeteneğine sahipmiş gibi görünüyor. Bunun farkına varmadan üzerine atladım.Ama öyle bile olsa, bu fevkaladeydi.]

Bu yeterli değil miydi?

Tüm bu tekniklerden sanki hiç bir hasar almamış gibiydi. Bu şaka değildi. Nihai hamle ona kesinlikle vurmuştu.

Çeşitli özniteliklere sahip olan ve birkaç savunma bariyerleri boyunca kolayca delebilen bir saldırı.

Ve buna rağmen…

Bu saldırının belirleyici bir darbe olması gerekiyordu. Arnaud’un tüm bu zaman boyunca bahsettiği zafer şansı….yoktu.

Ve Arnaud’un yediği son darbe de iblisin ona cevap olarak verdiği acımasız sözlerdi.

[Aynen öyle. Bu hasar seviyesini göz önünde bulundurursam, beni yok edebilmen için bunun gibi yaklaşık 4000 vuruş daha isabet ettirmen lazım.
Ve…sana bir tavsiye vereyim, ben 1 saat içinde o hasarın yaklaşık %40’ını iyileştirebilirm. ]
Nasıl ama? Senin için hala bir umut var, haksız mıyım? 
O zaman şimdi, ne diyorsun tekrardan oynayalım mı?]

İblis, ellerini iki yana açmış bir şekilde bu sözleri sarf etti.

Onun yanında dikilen Bacchus bir iç çekip vazgeçti.

[Hey, Arnaud bu imkansız. Bu şekilde devam edemeyiz. Her ne kadar bu hiçbirşey yapmamaktan daha iyi olsa da…
Ben biraz zaman kazandıracağım sana. Bu yüzden lütfen Yüzbaşı Hinata’yı ara. Karşımızdaki savaşamayacağımız, İnsanlık dışı bir güce sahip. Anca Yüzbaşı Hinata onunla baş edebilir.]

O, Arnaud’a fısıldadı.

[Hayır. Ben sana zaman kazandıracağım. Sen…]

[Seni aptal. Senin ayağın benimkinden daha hızlı! Sen ve Yüzbaşı bir arada olursanız, işte o zaman bir umuta sahip olabiliriz. Sana kıyasla ben iyi değilim!]

Bacchus bağırdı ve Arnaud’u itti.

Arnaud bunları işittiğinde, dudağını ısırdı ve koşmaya başladı.

Ama, gerçeklik acımasızdı.

[Kufufufufufu. Amanın! Sen nereye gittiğini sanıyorsun? Benim görevim sizi burada tutmak. Kimsenin beni geçmesine müsade etmeyeceğim.]

Kalmaya zorlamak mı? Bir anlığına, bunun ne anlama geldiğini anlamadı ,ama Arnaud’un daha önce zeminin üzerinde olan yoldaşları, şuan onun yolunu kesmişlerdi.

[Hey, kenara çekilin!]

Arnaud bağırdı, ama iblis onun önündeki sert/acımasız gerçekliği işaret ederek söyledi.

[Amanın! Yoldaşların hala oynama niyetinde. Halbuki ben onlara sadece, müttefilerine ihanet ettikleri için minnettar olup olmadıklarını sormuştum…]

İblis bu sözleri söylediğinde Arnaud yoldaşlarına düzgünce baktı.

Her biri, bir çeşit transtaymış gibi, boş boş bakıyorlardı.

[So-Sofia! Yeter! Kendine gel!]

Arnaud, önünde hıçlırarak ağlayan diğer yardımcısı Sofia’ya bağırırken, kan kusan Bacchus ile karşı karşıya kaldı.

Kılıcını tutarak Bacchus’un diğer tarafında duran, Sofia’nın yüzü diğerleri gibi boş bakıyordu.

[Seni p*ç..! Yoldaşlarıma ne yaptın?] Arnaud, Diablo’ya doğru bakarak bağırdı. İblis küçümseyici bir gülümseyle cevap verdi.

[Kufufufufu. Ne ima ediyorsun… Ben sadece onları baştan çıkardım. Niye ve nasıl yaptığımı soruyorsan, söyleyeyim…onlar benden çok korkuyorlardı. Bu yüzden de “Baştan Çıkarma” yı kullanırsam kolayca etki altına alacağımı düşündüm ve bak ne oldu..Kufufufu  ]

Arnaud aniden fark etti.. İblis-soyundan gelen canavarların sahip olduğu bir şeydi bu “Baştan Çıkarma”.

Hedefi büyüleyerek,birinin zihnini istediği gibi manüpile etmesini sağlayan bir yetenekti. Ancak Kutsal Şovalye’yi büyüleyebilen bir İblisi daha önce ne görmüş ne de duymuştu.

Eğer birini büyünün etkisinden kurtarmak istiyorsam, ya onları manüpile eden bu iblisi mağlup edeceğim ya da…. o insanı öldüreceğim.

Özetleyecek olursak, şimdi yapabileceği tek şey yoldaşlarının saldırılarından kaçınarak Diablo’yu indirmekti, eğer bu olmuyorsa,  yoldaşlarını öldürmek geriye kalan tek seçeneğiydi.

Kutsal Şovalyeler hafife alınmamalıydı. Bilinçleri yerinde olmasa bile, onlar pragmatikti. Büyülenen biri, bilinçaltıyla bile vücutlarını hareket ettirebilirdi.

Ama bu çok fazlaydı… bilinçleri baştan çıkarmadan dolayı lanetlenmişti.

Bu rakip… bu iblis… kesinlikle bir Afet Sınıfı’ydı.  İblis Lord’u ile aynı derecede tehdit oluşturan biri. Sofia’nın bırakan Bacchus’un arkadan iki Kutsal Şovalye tarafından boğazı sıkıldı. Ve bu şekilde bilincini kaybetti ve bayıldı.

Bu şuan Arnaud’un tek başına kaldığı anlamına geliyordu.

Tek başınayken bu durumdan kurtulmak… o kadar da imkansız bir başarı değildi.

Sofia’yı tek eliyle kaldırırken, Kızıl saçlı İblis’in altın oblong göz bebekleri, kırmızı bir belirtiyle büyüleyici bir şekilde parlıyordu.  Aniden, Sofia’nın güzel sarı saçları, sanki kana batmışcasına koyu kırmızıya dönüştü. Yüzünde  kendinden geçmiş/mest olmuş bir ifade vardı. Bir süre sonra saçları tekrar sarı haline geri döndü. (Oblong: eni boyundan büyük)

Diablo şüpheyle Sofia’ya baktığında o bilincini kaybedip bayıldı.

Hadi canım!

Ama sonra endişesinin boşuna olduğunu  anladı.

[Kufufufu.  Ups! Bu tehlikeliydi. Ben onu istemdışı olarak Düşmüş’e dönüştürdüm. Eğer böyle bir şey olsaydı, Rimuru-sama’nın bana birincilik koltuğunu vermesinin mümkünatı yoktu. Ucuz yırtım.Kufufufu]

Bu kelimeleri söylerek, Diablo başını Arnaud’a doğru çevirdi.

Arnaud’un daha demin şahit olduğu şey, iblisin  Kutsal Şovalye olan Sofia’yı kendi yoldaşına dönüştürmek üzere olmasıydı.

Eğer bunu başarmış olsaydı, neler olacağını hayal etmek istemedi. İblis yaptığı bu eylemin sonunda bir şeyden endişe duyup süreci durdurmuştu. Bu sayede Sofia kurtulmuş oldu.

Ancak rahatlamak için hala çok erkendi…

Sonuçta…

[Öyleyse, biz devam edelim… İstediğin gibi saldırabilirsin. Ben yorulana dek, senin rakibin olacağım.]

Hiç bir takviye olmadan tek başınaydı ve 5 Kutsal Şovalye tarafından etrafı sarılmıştı. Bundan kaçmak imkansızdı.

Öyle bile olsa, Arnaud vazgeçmeyi reddetti.

Onun son bir umudu daha vardı: Hinata’nın düşman liderini mağlup edip ona yardım için gelmesi.

Arnaud kendini hazırladı. Ve “Arnaud’un umutsuz mücadelesi” başladı.


Önceki Bölüm |          | Sonraki Bölüm