089–Farklı planlar

Font Size :
Dark Mode
Reset Mode




089–Farklı planlar


Önceki Bölüm |           | Sonraki Bölüm

Çevirmen: Merkanovels

Hinata, Canavarlar Ülkesi Tempest’e bir gün uzaklıktaki bir yerde mola verdi. Daha sonra da savaş öncesi son toplantılarını yaptılar.


Duruma bakıldığında, rakipleri daha savaşa hazırlanmamış ve onlardan hala bir yanıt bekliyorlardı. Ancak, düşmanları canavarlardan oluşan bir grup olduğundan dikkatsiz olamazdı.

Herşey den çok, savaş tam bir zaferle sonuçlanacak olsa bile, Hinata zaiyatın olabildiğince az olmasını sağlamak adına hareket etmeliydi.

Herşeye, hatta korkakca hilelere başvurmak, savaşırken canavarların aklından geçen kalıplardı.

Kilisenin öğretisine göre, canavarlar sempati duyulmaksızın öldürülmelidir. Bu herkesin onayladığı bir düşünceydi.

Doğal olarak, şövalyeler bu konuda mutlu değildi. Kazanacaklarına inançları tamdı, ancak kaybettikleri takdirde insanlık için bir tehdit oluşturacağının da farkındalardı. Kesinlikle kaybetmemeleri gerektiği için bunun gerekli şeylerle gerçekleştirilmesi gerektiğine inanıyorlardı.

Bu savaşta, düşman krallığı bir bariyer içine almak için çok büyüktü. Bundan dolayı, tuzaklar kullanarak düşmanın ana saldırganlarını savaş meydanına çekmek istiyorlardı. Ancak, eğer şüphe uyandırırlarsa, bu plan tehlikeye girerdi.

Başlangıçta, Hinata bir elçi göndermek ile alakalı bir plan önermişti ama kutsal şovalyeler buna karşı olduğundan vazgeçti.

Öncelikle, savaşa katılmak için gelen kutsal şovalyelerin sayısı sadece 100 olmasına rağmen, herbiri binlerce adama eşdeğer güce sahipti. Onların arasında, kaptanlardan oluşan 15 kişi ve 5 bölükten 2 kaptan yardımcısının amacı, en güçlü kutsal şovalye ünvanını almaktı. Yarattıkları etki diğerlerinden çok farklıydı.

Bu sefer plan, 5 kaptan, 2 kaptan yardımcısı ile 5 muhafız kübik bir bariyer oluşturacaktı.

En kötü durum senaryosu için alınan tedbirler ise 3 kaptan üçgen bir bariyer oluşturacaktı ve etkiler hala görünecekti. Bu amaçla, bir küp yerine beşgen bir bariyer aktive edilmiş olacaklardı. Düşman önlemlerini alıp müdahale etse bile bariyerin kurulacağı yer değiştirilebilirdi.

Ana savaş gücünden 40 savaşçı eksilmiş olsa da, bariyerin içerisinde yemlenmiş taburu etkisizleştirmek için en iyi yöntem buydu.

Plan basit, geri kalan 60 savaşçı, düşmanı stratejik bir noktaya çekmek için kullanılacaktı.

Kutsal şovalyelerin dövüşcü ruhları bunun için yeterliydi.

Sonuçta bu seferki düşman sadece evrilmiş orklar ve goblinlerdi. Bazıları için, onlar geçmişte defalarca karşılaştıkları düşmanlardı ve çoktan korku hissetme yeteneklerini kaybetmişlerdi.

Onların arasında, evrimleşmiş Kertenkele erkekleri ve evrimleşmiş ogreler(insan yiyen dev) de vardı, ana gücü oluşturanların dışında kimse onlarla baş edemezdi.

Ama onların dikkat etmesi gereken kişi, baş iblisti.

Hinata, o baş iblisi katlederken yapmaları gereken şey diğer canavarların müdahale etmesini engellemekti. Onlar buradaki  en büyük engelin baş iblis olduğuna inanıyorlardı.

Bununla birlikte, kendilerini korkutacak hiç bir şeyin olmadığı konusunda cesaretlendiriyorlardı. Sonuçta onların hepsi ruh zırhı giyiyorlardı. Kontrat yaptıkları ruh, kutsal zincir zırh olarak adlandırılan zırhı kolayca ayarlanabilir hale getirmişti.

Hinatanın da zırh giymişti, gerçi onun üzerindeki gerçek kutsal zincir zırhdan kalite olarak aşağı olsa da, yine de ortalama ekipmanlardan daha iyiydi. Ağırlığını neredeyse hiç hissetmiyordu, tüy kadar hafif hissettiren üstün bir zırh türüydü bu.

Kullandıkları silahlar ile gerçek hasar vererek kötülüğü yok edebilecek, direnişleri bastırabileceklerdi.

Tek bir savaşta bu kadar enerjiye ihtiyaç duymak enderdi. Kullanılan teçhizat, bir baş iblisi bastıracak kadar güçlüydü. Savaşı kazanmak için bu tür teçhizata sahip 10 kişi yeterliydi. Bu, bir ülkenin 10.000 elit askeri ordusuna denk bir güçtü. Ancak canavarlar ile karşılaştırınca… onlar bir karşılaştırma yapmamayı umuyorlardı.

Kutsal şovalyeler çeşitli yerlere dağılmıştı, ama irtibata geçebildikleri tüm şovalyeler toplanmıştı. Kutsal şovalyeler için bu kaybedemeyecekleri türden bir savaştı.

Hinata düşünürken şovalyelere baktı. Gerçekten bu savaşı yapmamız gerekiyor mu?

Şimdiye kadar alınan kararlar hakkında şüphe duymazdı. Kutsal başkentteyken buna çoktan karar vermiş olmasına rağmen, bir şüphe şeriti ortaya çıkmıştı. Bu tür bir şeyi ilk defa yaşıyordu.

Herşeyin başında, savaşın sonucu tahmin edebiliyordu. Ve tahmin ettiği sonuçlar, onlar için çok iyi, çok uygun görünüyordu.

Kendi tarafındaki kuvvetler sayıca azdı. Açık, geniş bir alanda bu sıkıntı yaratabilirdi. Buna karşılık, düşman kaçmayı zorlaştıran engin araziyi/bölgeyi kolayca kullanabilirdi.

Arazi tek kelime ile çok elverişliydi.

Ancak bunların hepsini tahmin etmek basbayağı imkansız olurdu. Sanki birinin avcunun içinde dans ediyormuş gibi hissediyordu ama daha sonra muhtemelen fazla düşünmesinden kaynaklandığını düşünerek bu düşünceyi başından atmaya çalıştı.

Evvela, düşman Hinata’nın kutsal krallık Ruberious’da olduğunu düşündüğünden ona karşı hiçbir önlem almış olamazdı. Işınlanma kapılarının varlığı bir sırdı. Ve onlar her ihtimale karşı uygulamalarını Ruberious Krallığının kenar semtlerinde yürütmüşlerdi.

Ama düşman bir şekilde öğrenmiş gibi görünüyordu.Ama Hinata dikkatli ve ihtiyatlı bi şekilde yaptığı eylemlerine güveniyordu.

Ama öyle bile olsa…

Eğer sezgilerine güvenecek olursa, burası tehlikeli bir yer olurdu. Her ne kadar bu düşünmek için mantıksız bir yol olsa da, başından atamıyordu.

Hinata düşünmeyi bıraktı ve ağzını açarak bağırdı.

[Dikkat!]

Bunu duyan kutsal şovalyeler konuşmayı bıraktı ve Hinata’ya odaklandılar. Hinata, herbirinin yüzlerine bakarak dedi.

[Şimdi size emirlerimi söyleyeceğim.
Tuzak takımı!
Muhtemelen tahmin edilen savaş alanı bir tuzak.  Ezkaza, bariyerin etkinleştirilmesi için herhangi bir rahatsızlık bizi sıkıntıya sokacaktır. Ancak, kasıtlı olarak rakibin stratejisinin akışıyla birlikte hareket edeceğiz. 
Düşmana şüphe uyandırmamak için bariyeri mevzilendireceğiz. Ancak hiçbir kaptan olmayacak. Onların yerini kaptan yardımcıları alacak. Kaptan ve muhafızlar, hayatları pahasına kaptan yardımcılarını koruyacaklar.
Bununla birlikte, bariyeri muhafaza dışında başka bir şey düşünmeye hiç gerek yok. Bariyeri korumak adına yapılan herşey serbest. Savaş planladığımız gibi giderse süper, ama aksiliklerle karşılaşıp dağılırsak tam güçle savaşın. Bunu tekrardan söylüyorum, inatla bariyeri bir yana bırakıp savaşmayın, önceliğimiz herkesin hayatta kalması. Saldırganlara bağlı olarak, bariyeri korumayı bırakıp savaşa katılma izni verilebilir.
Bariyer grubu için, düşmanların yayılmış olacağını göz önünde bulundurun. Merkez Tuzak birlikleri, sizler, bariyeri koruyanları destekleyin. Ve gurur yaparak kendinize çok güvenip sürpriz saldırıyı doğrudan karşılamaya çalışmayın. Rakibi zaferimizi kazanacağımız oyun alanına doğru yemleyin. Kendi gücünüzü dikkatsiz kullanırsanız yoldaşlarımızı da yok edebileceğinizi göz önünde bulundurun. 
Ek olarak, sizler yem olarak hareket ederken, ben düşman generalini katletmeye gideceğim.
Sakın dikkatsiz olmayın! Harekete geçeceğinizde takviye olmayacağını göz önünde bulundurun.]

İçgüdülerine güvenip emirlerini verdi.

Her iki durumda da, bu onların tek mücadele gücüydü. Bunun dışındaki savaş güçleri onlara sadece engel oluşturacaktı.

Birlikler, her kutsal şövalyenin rolünü belirledikten sonra ayrıntılı manevraları gözden geçirmek için bir başka toplantı düzenlediler. Herhangi bir kibirlilik belirtisi onların gözlerinden anında kayboldu.

***

Hinata ile planlanan toplantıdan bu yana iki hafta geçti. Karşımızdaki Hinata ise, sürpriz bir saldırı iyi bir fikir olabilir diye düşündük; o hatta bizi bilgilendirmek için görev duygusuyla gözyüzünde bir ateş topu bile patlattı.

Hinata ya kendinden son derece emin ya da tam bir gerizekalı.

Şey, her neyse.

Biz planlandığı gibi ilerleyeceğiz.

…… Bunu düşündüm ve savaştan önce hala zamanım olmasına rağmen, neyin ne olduğunu anlayamıyorum.

Başım bir şekilde hissediyor… Neler oluyor, bu neden oluyor?

Önümdeki manzara karşısında söyleyecek söz bulamadım.

Olan şey bu.

Beklendiği gibi, 60 kutsal şovalye saldırmak için geldi. 

Bu iyi. Çünkü herşey plana göre ilerliyor.

Ancak, eğer onlar bize saldırmaya geldilerse, bu belirli bir savaş alanına sahip oldukları anlamına gelir. Üstelik açık alan içerisine bu tüneli kazmak için çok fazla zorluk ve çaba gerekiyordu.

Ama ufak bir pürüz vardı; Ben adeta burada bir tuzak kuracağımı ilan etmeme rağmen onlar yine de gidip onu tetiklediler. Rakipte burada bir tuzak kurmuş olabilir, ve biz bu yemi tutarsak, sıkıntılı bir duruma düşebiliriz.

Zihinsel olarak, [Üzgünüm Veldero! Bu senin sıran, ya da olmaya da bilir.] Ben özür diledim ve başka bir yere doğru hareket ettim.

Hinata ile baş başa kalabileceğimiz bir yere. Bu yüzden, savaş bu tarafta başlatıldı.

İlk kayda değer şey, Yomigaeri’nin kutsal şovalyeler ile çarpıştığı durumdu.

[Ba-Bakana! Saldırılarımız onlara karşı etkili değil!] //Bakana: imkansız ama çok yoğun ve dramatik bir şekilde

[Onlar zombi de değil, neler oluyor?]

Kutsal şovalyeler şaşırmış bir ifade içerisinde konuştular.

Yanıt vermek yerine, Yomigaeri’nin askerleri elinde bıçakla kutsal şövalyeleri derhal yaraladı. Görünüşe göre kutsal şövalyelere yapılan darbelerle uğraşmak için kendi bedenlerini yem olarak kullanıyorlardı.

Savaşırken ölümsüzlüklerini kullanmak, şuana kadar etkileyici görünüyor. Kutsal şovalyeler kendilerini cesaretlendirmeye çalışsa da 3 dakikadan kısa bir sürede çöktüler. Tam beklediğim gibi Yomigaeri sadece  3 dakika içerisinde onları köşeye sıkıştırdı.

Büyük potansiyel farkından dolayı, ölümsüzleri kaybedeceğini düşünmek imkansızdı.

Bu mücadelenin sonucu; Yomigaeri bütün bir şekilde yeniden dirilmiş ve paladinler düşmüştü.

Kurt sürücüler hızla düşen kutsal şovalyeleri toplayarak gölgelerini bağlayıp hareketlerini mühürledi.

[Kutsal şovalye-san, bize saldırdığınız anda, bizim kazanacağımız kesinleşti. Buna ek olarak, bu bıçak güçlü bir uyku ilacı ile kaplanmıştı.Yoksa daha önceden bir panzehir mi hazırladınız? Zehirden başka hiç birşeye direnemeyeceğinizi biliyorsunuz, değil mi? ]

Böylece, seviyesi düşük askerler kendini beğenmiş bir ifadeyle açıkladılar.

Cidden.

Kutsal şovalyeler küçük düşürücü bu cümlelere kahkaha ile yanıt verdiler. Bu da ben de kafa karışıklığına neden oldu.

Tabiki de, savaştaki tek durum/mücadele bu değildi. Bu akıllı planda sadece Yomigaeri, rakibi üzerinde böyle bir etki yaratabilmişti. Sonraki gruplar, dikkatsizlik yapmadan ve tek bir darbe almadan saldırdı. Buna rağmen, düşman parlak bir zırh kuşanmaya başladı; neredeyse tüm vücutlarını kaplıyordu ve onlara hasar vermek zordu.

Tam da ölümcül darbeyi aldıktan sonra gardlarını indirdikleri sırada, Yomigaeri onların üzerine bir çizik atabilmeyi başardı. Ancak, savaş alanını bir çizik ile terketmeyi başaran düzinelerce kişi bunu değerlendirdi.

Kutsal şovalyelere karşı savaşmak için, onları destekleyen üçlü bir formasyon kullanıldı. Ana güçte Yomegaeri olup destek rolünde ise Hiryu ve kurt sürücüleri vardı. Zihinlerinden iletişim kurup mükemmel formasyon içinde işbirliği yaparak, kutsal şovalyelerle eşit bir seviyeye gelmeyi başabildiler.

İlk önce düşman sayısını önemli bir ölçüde azaltabildiler, çünkü temeli sağlam kurmuş ve iyi bir şekilde işbirliği yapabilmişlerdi.

Ya da daha ziyade… ha?

Böyle bir strateji var mıydı?

Ben Hinata ile savaşırken, savaş yeri oldukça izole değil mi?

Tam bunu düşünürken Shion bir sinyal gönderdi.

Havada süzülen Diablo sinyal üzerine muzip bir şekilde gülümseyerek başıyla onayladı.

(Kufufufu. Bana bırakın bunu. Ancak, lütfen Shion-san’ın sorumluluğunu üstlenin.)

Bu sözleri söyledikten sonra mutlu bir yüz ifadesiyle uçarak ayrıldı.

Huh? Senin yukarıdan gözlemlemen gerekmiyor muydu?

Daha önceki bu neşeli gülümseme hakkında, kutsal şovalyeler birliğinin aklında bir şeyler vardı. Belki de, onlar bariyeri kurmayı planlıyorlardı.

Souei’nin gölgeler yoluyla düşünce bağlantılı izleme ağı sayesinde, savaşın durumu ile ilgili çok çeşitli bilgiler geliyordu. Bu nedenle, Diablo’nun herhangi bir yere hareket etmesine gerek yoktu…

Bunları düşünürken, Shion bir tür sevimli ama cilveli bir ifadeyle çenesini hızlı bir şekilde hareket ettirdi.

Daha önce, Gobuta ve Gabil birbirlerine baktılar.

(Um, Olaylar strateji toplantısında konuştuklarımızdan az da olsa farklı gerçekleşiyor gibi…)

(Bu yüzden, neden olduğunundan emin değilim, ama ben güçlü biriyle savaşmam gerektiği hissiyatına sahibim.)

Gobuta ve Gabil bunu sorguladı.

Doğru.

Ben çoktan bir şeylerin yolunda olmadığını düşünmüştüm. Yanılmadığım için memnunum.

Böyle bile olsa.

(Siz aptal mısınız? Hızlı bir şekilde çalışın ve size söylenilen neyse onu yapın, yoksa yeni başyapıtımı(yemek) sizin üzerinizde deneme mi istersiniz?)

Shion’un düşündüğü şeyin bu olduğuna ikna oldum.


Hayır, tam da ikna oldum sayılmaz aslında.

(Anlıyorum! Hepimiz elimizden geleni yapmak istiyoruz. Elbette, bir kez daha yemeğin üzerinden geçeceğim.)

(O zaman Gabil-san’a bir adım atın, eğer oraya gitmezseniz, kendim almaya geleceğim.)

Ve acele bir şekilde gitti.

Hayır, siz yanlış/hatalı değilsiniz. Fakat, çok garip. Bir sebepten dolayı Gobuta ve Gabil’le bile savaşın akışı daha da kötüye gitti. 

Ardından, bu ikisi biraraya geldiklerinde Souei ve onun emri altındaki 5 kişi, hamlelerini yapmaya başladılar. Onlar 8 kişilik kutsal şovalyeler birliğiyle denk bir güçteydi. Ve görünüşe göre karşılarındaki 8 kişilik küçük birliği bastırmaya karar vermişlerdi.

Bekle, huh? Shion, ne zamandan beri ayrıldın? Bu bir tür strateji değil miydi?

(Shion, belirlenen konuma ulaştım. Ben bir birliğin rakibi olacağım.)

Souei’nin düşünceleri iletilmişti.

Ah, öyle mi? Souei de ikna olmuştur… iyi, Souka ve yanındakiler çoktan döndüler ve Gabil’i desteklemeye gittiler.

Böylece, savaş 3 yöne ayrıldı, ama düşmanın hala geriye kalan iki kuvveti vardı. Ben bunu yalnız başıma halledebilirim. Bunu yapmaya hazırım. Bunu söylemek zorundayım.

Şimdi ozaman, birliklerin geri kalanı nerede?

(Lordum, lütfen saldırıya başlamama izin verin!)

(Ranga, yukarıdasın.)

(Evet! Vücudum çok hafif. Uyandıktan sonra hafif bir egzersiz yapmak istiyorum…)

Bununla ne ilgisi var merak ediyorum. Bu adamın gevşemesine izin vermek tehlikeli olacaktır. Bu, risk detektörümün bana birdirdiği şeydi.

Şey, muhtemelen tehlikede olacak ben değilim ama düşman…

(T-tamam! Ama çok pervasız olma. Onları öldürmemeye çalış eğer mümkünse…..)

(Bunu bana bırak!)


Ranga mutlu bir uluma patlattı ve neşeli bir şekilde koştu.

Şimdi, sadece kutsal şovalyelerin güvenliği için dua etsem iyi olacak. İyi şanslar! Düşmanın iyiliği için düşündüğü gerçeği bir sırdı.

Shion onlara memnuniyet içinde baktı ve dudaklarını yaladı. Ben onun dilinin pembe ucuna baktım,ama bu ıslaklıkla alakalı şüpheli bir şey vardı.

O arkasını dönüp bana baktı.

[Şimdi ozaman Rimuru-sama, ben ileride olacağım.]

Mümkün olduğunca sert bir şekilde öne eğildi, iki ayağını kullanarak büyük bir kuvvetle zıpladı ve sanki gökyüzünü delmeye çalışıyormuşcasına yüksek bir ivmeyle uçtu.

Ah, iyi şanslar…eh, ne?

Daha şimdiden bir dizi olaylar oluşmuştu.

Başımın çatlamasının nedenini, merak ediyorum öğrenebilecek miyim?

Öyle ya da böyle, savaş planı büyük ölçüde revize edilmiş görünüyordu. Gerçekten de onlar Hinata ile 1 vs 1 yapmam için uğraşıyorlardı ve dövüşe müdahale edilmemesi için uygun bir ortam hazırlamışlardı.

Öyle olsa bile…Hm? Bunun böyle olmasını planladığımı sanmıyordum.

Bir an için bakış açımı değiştirmeme izin ver.

Öyle bile olsa, baştan beri olayların bu şekilde gelişeceğinin farkındaydı. Bende duygularımı değiştirdim, bu durum idealdi.

Sorun yok.

Kendime bunları dedim ve Hinata’yla görüşmeye gittim.

Hinata söyleyecek bir şeyi varmış gibi duruyordu, yüzünde acı bir ifade vardı…

Aniden, o sanki büyük bir buluş yapmışcasına kahkaha attı.

[Öyle mi, evet doğru. Sonunda…
Ben muhtemelen çok fazla düşündüm. Doğru muyum, yanılıyor muyum.
Gel bunu en eski yöntem ile çözelim. Kabul ediyor musun?
Teke tek çarpışma/düello
Slime iblis lordu… hayır, Rimuru.
Bunu kabul ediyorum. Bu noktada küçük hileler anlamsız. Dikkatle planladığım taktiklerin hepsi, çöp oldu. İlk kez kendi güçsüzlüğüme gülüyorum.
Duruma bakacak olursak, biz yavaş yavaş kaybediyoruz, muhtemelen bu savaş planı senin tarafından hazırlandı.
Ama, eğer sen düşüncelerini bana kabul ettirmek istiyorsan, bunu beni yenerek bana göster. Eğer dövüşümüzden galip ayrılırsan seni dinleyeceğim.
Sadece sen de değil, canavarların ve insanların karşılıklı anlayış içerisinde olabileceğine de inanacağım.
Tabiki, eğer sen bu tren kaçtı, artık ilgilenmiyorum beni anlayıp anlamadığını diyorsan, o zaman acı sona kadar dövüşüp öleceğim. ]

Gözlerinde karışıklık belirtisi olmadan, Hinata bana baktı.

Onun yüz ifadesi, tüm hırçınlığını kaybetmiş ve olduğundan daha genç görünmesini sağlamıştı.

Hayır sadece dış görünüşüne bakacak olursak, o bir lise öğrencisine benziyordu. Bu Hinata, daha önceki yetişkin izlenimi yaratan Hinata’ya kıyasla daha doğal bir his veriyordu.

Omuzlandığı tüm yükleri bir kenara bırakıp, sadece benimle teke tek çarpışmak istiyordu.

Aynen onun dediği gibi, durum tamamıyla bizim lehimize ilerliyordu ve çoktan kazanmıştık. Ancak düşündüğünün aksine onunla savaşmam için benim de bir nedenim var.

Bu benimde arzuladığım bir şeydi, bu yüzden reddetmem için bir neden yoktu.

Ben bu dövüşü onun gözlerini açmak için yapacağım.

[Tamamdır. Senin meydan okumanı kabul ediyorum. Ben senin gözlerini açacağım.]

O anda, ikisi arasında bir söz verildi. Sözün varlığı veya yokluğu hiçbir fark yaratmadı. Kelimeler artık gerekli değildi, ikisinin arasındaki dövüş sonun başlangıcını işaret ediyordu.


Önceki Bölüm |          | Sonraki Bölüm