029–Kertenkele Adamların İstilası

Font Size :
Dark Mode
Reset Mode







Çevirmen: bakakuun
.
.
.
Jura Oramanı’nın merkezinde Shisu adı verilen bir göl var.
Gölü çevreleyen bataklık Kertenkele Adamlar tarafından yönetiliyor.
Topraklarını herhangi bir istilayı engelleyen sayıları sayılamaz mağaralar kaplayarak doğal bir labirent oluşturuyor ve çevresini bir labirente çeviriyor.
Ancak bir gün endişelerini uyandıran bir haber ulaştı kulaklarına.
Ork ordusu göle doğru yaklaşıyordu.
Şef bu haberleri duyunca hızlı bir şekilde emirler verdi.


[Savaş için hazırlanın! Onları parçalarına ayıracayız!!!]
Şef özgüvenle doluydu.
Eğer düzlük bir arazide kapışsalardı durum değişirdi, eğer bir de Kertenkele Adamların sayıları göze alınırsa.
Ama bu savaş onların arka bahçesinde gerçekleşecekti.
Eğer tuzakları kurar ve dikkatli bir şekilde hareket ederlerse kesinlikle yeneceklerdi.
Bazılarını savaşa hazırlamak için gönderirken Orkları incelemek için bir izci grubu da yolladı.
Düşmanın sayısını öğrenmek yapılması kesinlikle gerekli bir şeydi.
Liderlikle birlikte zekâsı da artmıştı.
Etçil Kertenkele Adamlar tek başlarına C+ sınıfı olarak rütbelendirilirlerdi.
Savaşçıları B- ye ulaşabilirdi ve aralarındaki bazı özel olanlar-şahıslar B sınıfına bile yükselebilirdi.
Birliklerinin toplam sayısı on bine ulaşıyordu – eğer var olan bütün nüfusunun yarısını savaşa çağırırsa.
Ancak o şekilde bile yetenekleri üst seviyelerde değerlendiriliyordu.
Eğer birlikte çalışır ve tek bir benlik olarak savaşırlarsa küçük bir insan krallığının ordusuyla başa çıkabilirlerdi.
Bu yüzden bu savaş tamamen onların avantajınaydı.
Bizim kaybetme ihtimalimiz yok! Diye düşündü Lider.
Ancak kalbi halen daha ağırdı.
Orklar genelde kendilerinden güçlü canavarlara saldıracak varlıklar değillerdi.
Ve Kertenkele Adamlar onlardan güçsüz değillerdi.
Goblinlere saldırmış olsalardı bu biraz mantıklı olurdu… Ama neden onlara saldırıyorlardı?
Ve bu şekilde bu soru onun kalbine iğne batıran bir endişeye dönüştü.
Cesur-utanmaz bir kişiliğe sahipti ama yeterince alçak gönüllüydü. Bu Kertenkele Adamları uzun yıllar dikkatlice yöneten Liderdi.
Ve bu Kertenkele Adamın endişeleri kısa bir zamanda gerçeğe dönüşecekti.
Bu kadarı izci birliğinden alınan haberle doğrulanmıştı.
Orkların sayıları iki yüz bin idi.
İmkansız!… Diye düşündü.
Orklar gerçekten de hayat enerjisiyle dolu üreme kabiliyetleriyle bilinmiş bir ırktı. Ancak, o zaman bile, iki yüz bin savaşçıyı hazırlamak düşünülemez bir şeydi.
Yeterince erzakı nasıl sağlıyorlardı?
Kim onca bencil ve açgözlü Orku bir bayrak altına toplayabilmişti?
Güçleriyle en fazla bin kişi takip ederdi…
Liderin yapabileceği-elinden gelen en fazlası yirmi bin askeri bir araya getirmekti.
İyi kumandanlar tarafından yönetilen birliklere mi ayrılmışlardı?
Ama o zaman bile, bütün komutanları bir lider aynı çatıda birleştirmeli…
O olmuş olamaz…
Sadece düşüncesi bile korku uyandırdı.
Bu düşünceyi elinden gelen en güçlü bir şekilde inkâr etmek istedi.
Bu kadar korkunç bir varlıktı. Ork… Lordu; birkaç bin yılda bir doğan denilen.
Ancak ne kadar derin bir şekilde düşünürse düşünsün ancak o varlık bunu mümkün kılabilirdi.
Eğer… Eğer Ork Lordu gerçekten doğduysa şimdiye kadar sırtını dayadığı avantajı bir hiçe dönüşecekti.
Normal bir şekilde savaşırlarsa yenilgi kaçınılmazdı. Yeterince insan gücü yoktu!
Diye düşündü Lider.
Bu açmazdan nasıl kaçabilirlerdi?
Eğer endişeleri yanlış çıkarsa sevinç içerisinde zıplardı.
Ancak nihai savaşa hazırlanmak gerekiyordu.
Bu yüzden destek çağırmaya karar verdi.
Ve bu şekilde altındakilerden birini yolladı.
Maalesef kargaşa çıkaran eleman da oydu.
.
.
Kertenkele Adamların Baskıncı Lideri Gabil, Liderlerinden emirlerini alınca bataklıktan ayrıldı.
Yanında yüz asker alarak.
Gabil memnun değildi.
Onun için, ismi olan onun için, isimsiz bir liderden emir almak… Ne kadar da tiksindirici!
Seçilmiş olan benim! Gabil’in özgüveninin ve gururunun temelinde yatan bu düşünceydi.
Tanıştığı bir İblis ona isim bahşetmişti.
[Sen de gelecek görüyorum! Bir gün, seni yanıma çağırmak için geleceğim!]
Diye yüce İblis ona söylemişti.
Bu sesi sanki daha dün duymuş gibi hatırlıyordu.
Benim Yüce Efendim, İblis Gelmudo, kendisi bu ismi bahşetti!
O alt sınıf ve zavallı Kertenkele Liderinin altında nasıl çalışmaktan memnuniyet duyabilirim?
Gelmudo-sama için Kertenkele Adamların kontrolünü ele geçirmeliyim…
Gabil kendi kendine aynı şeyi düşünüp durdu: bu iyi mi? Tabi ki değil!
O zaman ne yapmalıydı?
Liderlerinden aldığı emir Goblinlerin köyüne giderek yardımlarını istemekti.
Zorlama ve baskıya bir seviyeye kadar izin vermişti ama karşı taraftan sert bir cevap alacağı hareketleri yasaklamıştı.
İçler acısı! Diye düşündü Gabil.
Goblinleri fethetmeliyiz! Kendi yeteneklerimize güvenmeliyiz ve her şey planlanan gibi gidecek!
Aynen!
İkici derece canavarlar olan Orkların güçlerini yücelten ezik bir lidere ihtiyacımız yok.
Bu benim beklediğim şans değil mi?
Evet öyle. Peki, nasıl hareket etmeliyim?
O aşağılık Goblinler etten bir kalkan olarak hizmet edebilirler en azından. Yani onları toparlayarak iyi kullanalım.
On bin Goblin kullanışlı olmalı.
Bekle… Daha iyi bir fikrim var.
Bu dünyaya gücümüzü göstermek için çok iyi bir fırsat!
Benim gücümü!
Bu hedef için burada dikkatli hareket etmeliyim.
Dikkatlice, gardımı düşürmeden, doğru zamanı bekleyerek.
Öncelikle birlik toplamalıyım.
Ben, Gabil Goblin Köyüne doğru yol alacağım.
Benim yüce planım için!
.
.
Goblin Köylerinin Şefleri soluk suratlarla toplandılar.
Daha önceki toplantıyla karşılaştırılırsa sayıları büyük bir oranda azalmıştı.
Fırtına Diş Kurtlarının saldırılarıyla başlamıştı her şey.
Ve ya isimli savaşçının köyüne yardım bile yollamadan terk etmeleriyle başlamıştı.
Bu ümitsiz köy ile birlikte savaşmak isteyenler yeni bir köyde birleşmişlerdi.
Köyü kurtaran biri çıkmıştı ortaya.
İnanılmaz bir güce sahip.
Goblinler bu benliğin altında güvene sarıldılar ve yeni yeteneklerle köylerini tekrardan hayata döndürdüler.
Ama Goblin Şefleri bu kadar zamandan sonra arsız bir şekilde birleşme isteklerini dile getiremezlerdi.
Aslında birçoğu bunu yapmak istiyordu. Yapan da vardı.
Ama eğer şimdi katılırlarsa, onlar kesinlikle köle muamelesi görürlerdi.
Bu düşünce onları karar vermekten alı koyuyordu.
Ancak zaman onları beklemiyordu.
Ork Ordusu ilerlemesine çoktan başlamıştı.
Birkaç Şef Orkların altında hizmet etmeyi seçmişti.
Onların altında ezilmektense yardım önererek onların koruması altında yaşamak daha iyiydi…
Bunun gibi amaçlarla bir ulak gönderdiler.
Ulak geri dönmedi… En azından bir bütün olarak.
Ork kuryesi, ulağın kafasını getirerek şunları söyledi,
[Guhahahaha! Şartlı teslim olmanıza izin vermiyoruz! Ancak Eğer kölelerimiz olursanız geri kalan hayatınızı bağışlayacağız! Cevabımız bu.]
Ve yavaş yavaş geldiği gibi gitti.
Yine de içlerinden öfke ortaya çıkmadı. Çünkü onlar alt edilemez bir güce şahit oldular.
O, tek Ork bütün köyü katledebilirdi.
Normalde Orklar D sınıfı canavarlar.
Ortalama bir Goblinden daha güçlü ama o kadar da tek taraflı mutlak bir güce sahip değil.
Raporu duyduktan sonra köy Şefleri daha da derin bir umutsuzluğa battılar.
En azından hemcinslerinin altında hizmet etmeyi seçmelilerdi…
Ork canlarını bağışlayacağını söyledi ama bütün erzaklarını vermelerini istedi onlardan.
“Sizi öldürmeyeceğiz ama Ölün!” demek istediği buydu.
Ancak eğer bütün Goblinler birleşseler de kesinlikle katledilirlerdi.
Savaşabilecek Goblinler on binden biraz daha azdı.
Vahşi topraklarda yaşayan kardeşleri, toplantılarında mevcut olmayanlar ve haber alınamayanlar.
Yani, seçenekleri yoktu.
O sırada acil bir rapor geldi.
Kertenkele Adamlar köye girdi! Diye okunuyordu.
Bu bir umut ışığı mıydı?
Bu şekilde Şefler Kertenkele Adamların Baskıncı Lideri ile konuştu: o, onların tek ve son umudu diye düşündüler.
Dahası isimli bir canavardı! Kesinlikle onların kurtarıcısı olacaktı.
Ve kurtarıcıları haykırdı
[Bana sadakatinizi sunun! Eğer sunarsanız size aydınlık bir gelecek sunacağım!]
Bu kelimelere inanıyoruz!
Bu şekilde Köy Şefleri kararlarını verdi.
Bu kimseye dayanağı olmayan güçsüzün yaptığı bir hataydı.
Aralarında bazıları kendi türlerine hizmet etmeyi yeğliyordu Kertenkele Adamlardansa.
Ancak açık bir şekilde sayıları azdı ve Goblinler Gabil’ e hizmet etmeyi seçti.
Eğer sadece bu seçimlerinin onların kaderlerini mühürleyeceklerini bilmiş olsalardı…
.
Hakurou bir kılıç ustası.
Lekesiz, saf güce sahip.
Birisinin dedesi olacak yaşta olmasına rağmen ruhu kesin bir şekilde çok daha genç.
İnsan formuma büründükten sonra ondan kılıcı (kullanmayı) öğreniyorum.
Orta Okul çağlarında verilen Kendo dersleri haricinde elime almamış olmama rağmen…
Algı hızım normalin bin katı!
Bir darbeyi savurmak çantada keklik!
Bunu düşündüğün bir zaman vardı.
Çocuk bünyesinde hareket etmek hoşuma gitmediği için yetişkin formuma dönüştüm ve
“Hadi bakalım babalık!” diye düşündüm Hakurou’ yu izlerken.
Sonra, figürü bulanıklaştıktan sonra, o anda
*Supaaaaan!*
Miğferimin üstüne bir darbe indirdi.
Ne canım acıdı ne de bir hasar aldım. Miğfer tahtadan yapılmaydı yani doğru dürüst bir koruma sağlamıyordu.
Sonuçta önemli nokta hareketleri öğrenmek olduğu için darbenin sesini temasında dinlemek ve hissetmek en iyisi olacaktı.
Ama, gerçekten…
Bu hız değildi: yetenekti. Yeteneklerimiz arasındaki fark.
Onun yetenekleri benimkinden üstün olmalı.
Ne kadar da beklenmeyen bir durum.
Kendini beğenmiş tavırlarımı sergilemeyi düşünüyordum ama bu beni şaşırttı.
Yani bu bir kılıç ustası ha! Herkesin kolaylıkla tanıyabileceği bir güç.
Bu gerçek bir kapışma olsaydı, yani kendime ait birkaç numaram var ama bu bir sürpriz saldırı olsaydı, kaybetmiş olurdum.
Bu kadarını bilememe rağmen en küçük hata kesinlikle beni yenilgiye sürükleyecek.
Ayrıca Hakurou kabiliyetinin hepsini kullanmış olamaz.
Yanımda Benimaru kendinden geçmiş (mutlu bir şekilde?) yatıyor.
Eğer hızlandırılmış algım olmasaydı ben de o halde olurdum. Bu gülünecek bir şey değil.
İkimiz de aynı anda yerde olurduk.
Bu yaşlı adam genç ruhunu geri kazandığından beri gerçekten tehlikeli biri oldu.
Ve sonra,

*Karan, karan, karan, karan!!!!*

Garip bir ses yakınlardan geldi.
Bu seste ne?
Bu ses görünüşe göre Goblinlerin benim haberim olmadan kurdukları alarm sistemiymiş.
Tabi ki benim haberim olmadan yaptılar. Daha önce hazırladığım tuzaklardan yola çıkarak (Kurtlarla savaşırken) kurmuşlar.
Eğitime son vererek Rigurdo’ nun yanına gittik.
Beni görünce Rigurdo koşarak geldi.
[Bir problem ortaya çıktı Rimiru-sama! Kertenkele Adamların habercisi geldi!!!]
Diye sabırsız bir şekilde rapor etti.
Bu arada Rigurdo panikleyen biri olarak tamamen imaj yaptı.
Bunu kenara bırakalım… Kertenkele Adam mı?
Ah… Bir gün geleceklerini biliyordum ama en sonunda gelmişler gibi görünüyor.
Her zamanki gibi onları sakince dinleyelim!
☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽


Önceki Bölüm |          | Sonraki Bölüm