016–Demirci Cüce

Font Size :
Dark Mode
Reset Mode






Çevirmen: bakakuun
.
.
.
.
[Ah… Neden bu kadar meşgulüm ki…]
Cüce Kaijin kendi kendine iç geçiriyordu.
Kızgın bir şekilde kendi kendine düşündü ‘Ah, doğudaki İmparatorluk belki harekete geçebilir? Bu nasıl bir salaklık!?’
Düşünceleri doğruydu son 300 yıldır barış devam etmişti.
Kajin anlayamıyordu. Neden İmparatorluk, zaten zenginlik fışkıran İmparatorluk, diğer yerlere göz dikiyordu?


Ancak yaşamını silah yaparak idame eden bu cüce için bir savaş müthiş meblağlar kazanmak için iyi bir fırsat olabilirdi…
Ama yine de! Neden birden bire işimi arttırıyorlar ki!!! Cücenin aklından geçen bunlardı.
Dahası, iyice kaygılandığı bir şey daha vardı…
Devlet Bakanını ne kadar lanetlese ve ağzına çakmayı hayal etse bile cüce başka bir konu hakkında düşüncelere boğulmuştu.
[Ne yapsak ki…]
İç çektikten sonra düşünmeye devam etti.
Verilen üretim emirlerini tamamlamak için yeterince zamanı yoktu. Belirlenen teslim gününe yetişememek onun şöhretine çamur bulardı.
“Yapabilirim!” demek, bir seçenek değildi.
Şimdi, geleceği arkadaşlarının vereceği yanıta bağlıydı.
Bir demirci olarak ünlüydü ama onunda yapamayacağı şeyler vardı.
Onu bu kadar sıkıntıya sokan şey, silah yapmak için gereken malzemelerin az olmasıydı.
Ve en sonunda beklediği elemanlar gözlerinin önünde belirdi.
[Özür dileriz… Geçen gün gelmiş olmamız lazımdı ama elimizde olmayan bir durum ortaya çıktı…!]
Bunları derken üç kişi Kaijin’ in dükkânına girdi.
En büyük oğul Garm. Yetenekli bir zırh zanaatçısıydı.
İkinci oğul Dold. Birinci sınıf işçiliğiyle bilinirdi.
Üçüncü oğul Mild. Az konuşan bir cüce olmasına rağmen yaptığı işte ustaydı. İnşaat sektöründe bilgiliydi ve bir nevi eşsiz bir dehaydı.
Düşünülünce bu üçünün kendi dükkânlarının olması gerekirdi ancak maalesef hayatlarını idame ettirmekte beceriksizlerdi.
Yalnızca ustalaştıkları alanlarda kutsanmışlardı, bir şeyleri planlamada ve ya iş ticaret olduğunda umutsuz vakalardı bu yüzden çoğu defa çevrelerindekiler onların zaaflarından faydalanmışlardı.
Ve işte, dükkânları güvendikleri biri tarafından devralınmıştı ve dahası yeteneklerini kıskanan Emsalları tarafından tuzağa düşürülmüş ve sözcüğün tam anlamıyla Kralın bir subayının kıçına tekmeyi basmışlardı, bu yüzden ülke tarafından sıkıca izleniyorlardı…
Gidecekleri başka bir yerleri olmadığından çocukluk arkadaşları ve grubun abisi olan Kaijin’ e sırtlarını dayamaya karar vermişlerdi.
Kederli bir şekilde kendi kendine “Neden daha önce bana gelmediniz!” diye düşündü ancak bunu söylemek için çok geç olduğunun farkındaydı.
Bu üç kardeşi dükkânında ağırlamaya ve onlara iş vermeye karar verdi. Ancak onlara verecek iş yoktu.
Kaijin’ in dükkânı genelde silah satıyordu, diğer malları tedarikçilerinden alınan şeylerdi.
Silahlarını şahsen yaptığından bu konu hakkında yardım almakta bir sıkıntı olmazdı ancak… Dükkânının birden bire tedarikçilerinden bağımsız bir şekilde zırhlar ve silahlar üretmesinin gereksiz sıkıntılar çıkaracağından korkuyordu.
Üçlü yerleşene kadar işine önceden yaptığı gibi devam etmeye gerek vardı. Bu nedenle üç kardeşe cevher toplayan işçilere göz kulak olma görevini vermişti.
Durumu öğrenince, bir iblis ile karşılaştıklarını öğrendi. Kaijin’ in kafası karışmıştı. Yine de güvende olmaları mutlu olunacak bir şeydi.
Ne kadar şanlılardı ki bir yara bile almadan geri gelmişlerdi, rahatlamasını kelimelere döktü.
[Yani, güvende olmanız çok iyi! İyi topukladınız herhâlde. Hiç birinizin yaralanmamış olması harika!]
Aslında güvende oldukları takdirde geri gidip cevher çıkarmak mümkündü.
Ama bunları düşünürken “Arkadaşlarımın güvenliği daha önemli!” diye düşündü.
Üç kardeş aralarında garip bakışlar attılar.
[Yok… Zamanında kaçmayı beceremedik aslında.]
[Mhm. Gerçeği söylemek gerekirse, geçen gün olanlara hala aklım ermiş değil…]
[…] (Üçüncü kardeş sessizliğini koruyor)
O andan sonra, neler olduğunu dikkatli bir şekilde dinledi.
“Gizemli bir slime bizi hayata geri getiren bir iksir verdi!” diye iddia ettiler.
Normalde gülerek cevap verirdi “Hadi lan ordan!” diye ancak üç kardeşin yalanla aralarının olmadığını iyi biliyordu. Daha doğrusu yalan söyleyecek kadar yetenekli değillerdi. Yani bu dediklerinin gerçek olduğu anlamına geliyordu…
Ancak daha geçen gün gerçekleşen iblis saldırısının bıraktığı yaralardan sonra yeni madencileri işe almak neredeyse imkânsız olurdu.
Geçen gün gerçekleşen olaylar nedeniyle, iş verdiği elemanları teker teker istifa ediyorlardı. Ciddi yaralara sahip olduklarından durumdan da yakınamıyordu.
Normal durumlarda, bunun gibi zamanlarda maceracı loncasına (Özgürlük Birliği) istekte bulunulurdu ama bu da bir seçenek değildi.
Cevherlerin toplanması için daha önce de bir istekte bulunmuştu ancak daha cevap gelmemişti.
Diğer dükkânlar içinde geçerliydi bu durum ve bu şekilde pazardaki mal stoku eriyordu.
Birkaç gardiyan görevlendirilmesi durumunda ise ücretleri nispeten yüksekti ve sadece görevlendirildikleri şeyi yaparlardı daha fazlasını değil. Eğer eskort istediysen sadece bunu yaparlardı… Ve B sınıfı iblisleri yenebilecek maceracıların fiyatlarına gelince… Hiç iyi olmazdı. Kar elde etmektense iflas ederdi.
Kendi kendine “Tsk! Neden bu kadar güçlü bir iblis madenin dış hatlarında belirmek zorundaydı ki!” diye hayıflandı.
Kaijin derince iç geçirdi.
Ne yapması gerektiği üzerine iyice düşünmeye başladı.
Teslim tarihi yaklaşıyordu. Gidip kendi elleriyle cevherleri toplamaya gitmeyi bile düşündü.
Ama iyi bir fikir aklına hiç mi hiç gelmiyordu ve zaman da azalıyordu…
(Slime bakış açısına geri döndük)
[Abi orda mısın?]
İçerdeki birine seslenirken, Yüzbaşı-san aynı zamanda Kaidou-san olarakta bilinilen kimse içeriye girdi.
Sohbetlerimizin ortasında birbirimize karşı çok daha açık ve dürüst olduk ve şimdi ilk isim bazında birbirimize sesleniyorduk. Beni tanıştırdığı dükkânın sahibi aslında abisiymiş.
Dışarıdan inatçı bir amcanın işlettiği küçük bir dükkân gibi görünüyordu.
[Kusura bakmayın ~!] (Rimuru selamlaşır)
[Nasılsınız!] (Gobuta-kun selam verir)
Selam verirken Kaidou-san’ ı içeriye girerken takip ettik.
İçeri girdiğimiz anda bir sürü gözün üzerimize odaklandığını gördük.
[Ah!]
Üç cüce kardeş aynı anda tepki verdi.
Geçen gün gördüğüm üç cüce şaşırarak aynı anda tepki verdi ve şimdi bana doğru ağızları açık bir şekilde bakıyordu.
Bu arada sağlıklı gözüküyorlardı. Ancak nedendir bilinmez yüzlerinde depresif bir ifade vardı…
Ve beklenilen bir şekilde amansızca bakan amcanın yüzü bir gıdım bile değişmedi tıpkı inşaatta çalışan korkulacak yaşlı adamlar gibi. O bu dükkânın sahibiydi.
Cidden Kaidou-san’ a hiç benzemiyordu.
[Bu da kim? Arkadaşın mı?]
[Kaijin-san! İşte bu slime’ dı!!! Geçen gün hayatımızı kurtaran!!!]
[Aynen dediği gibi! Yani Yüzbaşı-san bu dükkânın sahibinin küçük kardeşiydi!]
[…] (Üçüncü kardeş hala sessiz)
[Ohh…! İşte hakkında bahsedilen slime! Geçen gün bu üçlünün hayatını kurtardığını duydum. Müteşekkirim!]
[Hiç gerek yok! Çok fazla bir şey yapmış gibi hissetmiyorum, belki de yapmış olabilirim? Hahahahahaha ~~!!!]
Benim gibi iki poh pohlağında uçan tipler için övülmek bir tabu… Çünkü uzun bir süre boyunca sakinliğimi koruyamıyorum.
[Peki, seni buraya bugün dükkânıma getiren şey de ne bakalım?]
Az bir şey sakinliğini geri kazandıktan sonra Amca-san sordu.
Hep birlikte dükkânın içerisine doğru geçtik. Ve o anda, Kaidou-san durumumu kısaca özetledi. Bende sohbete aralarda katıldım, ihtiyaç duyduğumda, konunun rahat bir şekilde devam etmesi için.
Ancak söylemem gerekir ki Mild-san, üçüncü cüce hiç mi hiç ağzını açmadı! Yani nasıl bu şekilde anlaşabiliyor? Tamamen gizemli bir durum bu.
[İstediğin şeyi şimdi anladım. Ancak kusuruma bakma yardım edebileceğimi zannetmiyorum… Olay şu ki ülke (devlet) tarafından bir talep var…]
Bize aslında devlet sırrı olarak saklanan bilgileri: dünyada neler olup bittiğini anlattı hem de hiçbir bilgi saklamadan.
Çoğu ülke ‘Bir gerizekalı’ yüzünden savaş olasılığı nedeniyle baskı altında hissediyormuş ve bu yüzden zırh ve silah siparişleri her yerde çoğalmaya başlamış. Bu bilgiyi göz önüne alırsak neden şifa iksirlerinin ve diğer ürünlerin stokta kalmadığı anlaşılır.
[Ve bu şekilde aldığım siparişler hakkında, 200 tane demir mızrağı geçen akşam yapmayı başardım… Ama diğer taraftan geri kalan esas 20 kılıcın daha bir tanesi bile yapılmadı. Gereken malzemeler elimde yok, anladın mı?]
Kafasını eğmesine rağmen, Amca-san halen homurdanmaya devam etti.
[Eğer yapılması imkânsızsa siparişi iptal etmek daha iyi olmaz mı?]
Kaidou-san tarafından sorulan mantıklı bir soruydu.
[Seni gerizekalı! Başından onlara bunun imkansız olduğunu söyledim!… Ama o lanet olası Devlet Bakanı Bester kıçını olayın içine soktu ve şöyle dedi…]
[Bütün krallıkta yeteneklerin ve ünün önünden geliyor, senin seviyendeki bir adam, Kaijin, bu kadar kolay bir görevi başaramaz mı?]
[… Bunun gibi saçma sapan laflar etti bana!!! Ayrıca bunu Kral’ ın önünde söyledi! Sen olsan onu affeder misin? O lanet olası kancık!!!]
Konuştuğu müddetçe sinirliliğini korudu.
Konuşmaya devam ederken geçmişte üçüncü cücenin Mild-san’ ın Bakan Bester tarafından istenen evini yapmayı reddettiğini öğrendim. Bu olaydan kin duyan Bakan devamlı bir şekilde Mild-san ile uğraşmaya devam etmiş, hem de ülkeden kaçmayı düşündürecek kadar. Ve bu olaylar sırasında onu koruyucu ellerine alanın Kajin-san olduğunu öğrendim.
Ancak ne taraftan bakarsanız bakın bu kesinlikle açıklanamaz gereksiz bir kindi Mild-san’ a karşı.
Ve kendi kendime düşünmeye başladım, ‘ Bu Bakanın Kaijin-san’ ın işine çomak sokmak için bütün materyalleri almış olması mümkün değilmi? diye.
[Kılıçları malzemeler yetmediği için yapamadıysan o zaman mızraklar farklı bir maddeden yapılıyor herhâlde?]
Ve soruma Kaijin-san cevap verdi.
[Evet. Kılıçlar özel bir materyal gerektiriyor “Büyü cevheri”. Mızraklar sadece demirden yapılsa oluyor.]
Tedirgin bir şekilde cevap verdi.
Malzemeler olmadan usta bir demirci bile normal biri oluyor –dövecek bir şeyi yok ki. Bu kesinlikle moral bozucu olmalı.
Ama düşünecek olursak Bakan’ ın Keijin-san’ ın tıpış tıpış kapısına kadar gelip yalvarmasını bekliyor olamaz mı?
[Bunlar yetmezmiş gibi… Bir kılıç yapmak bir tam günü alıyor. Hızlı üretim sistemini (montaj hattı) etkili üretim için kullansak bile bu halen daha 20 tanesi yapmak için 2 hafta alır demek…]
Tam son teslim tarihini soracaktım ama sormamaya karar verdim. Yüzündeki umutsuzluk bana bilmem gereken her şeyi söyledi.
Ama yine de bana söyledi.
[Son teslim tarihi bu hafta sonu… Haftaya ilk gün Kral’a teslim etmem gerekiyor. Bu görev ülke çapındaki bütün demircilere veriliyor devlet tarafından… Eğer yetiştiremezsen zanaatkâr lisansının iptal edilmesi söz konusu…]
Diğer bir deyişle teslimat için geriye 5 gün civarı kalmış. Daha doğrusu bugün bir şey yapılamayacağı için teslim gününe 4 gün kalıyor?
Konuşmanın ciddi yerlere gittiğini hissettim. Bu beni ilgilendirmeyen bir konuydu peki o zaman neden buradaydım?
Bir dakika ne olduğunu anlayamıyorum?
Aslında eğer gereken şey “Büyü Cevheri” ise elimde yok muydu? Yani sonuçta beni ilgilendirmeyen bir şey bu konu…
Bir şeyi yanlış mı anladılar bilmiyorum ama hepsi bana doğru bakıyordu.
Kıllı kıllı herifler tarafından dik dik bakılmak beni mutlu etmiyor!
Gözleri bana ‘Hey sen! Bu konu hakkında bir şey yapamaz mısın?’ diyor.
Bu herifler… Bir slime’ ın ne yapabileceğini düşünüyorlar?
Anlaşılan seçim şansım yok.
Şimdilik müthiş bir cömertlikle onlara el uzatalım… Ve bunu yaparken, Goblin Köyü’ nü hayata geri getirme projem için de yardımlarını alalım!
[Fufufu. Hahaha. Ha~~~ha­ha­ha!!! Hey bu konu ne kadar da önemsiz bir şeymiş? Amca! Bunu kullanabilir misin?]
Büyük bir TAK sesi ile gözleri önlerine tamamen çıkarılmış – bir bütün olan cevheri çıkardım ve masaya koydum. Ve şimdi koltuğa ayaklarım açık bir şekilde yayıldım! (En azından böyle hayal ettim!)
[…He­, hey! Heeeey!!! Bu-, bu- bu “Büyü Cevheri” değil mi!? Dahası müthiş derecede saf!!!]
Heh. Aslında o “Büyü Cevheri” değil.
O daha önceden hazırlanmış “Büyü Demir Külçesi” ~!!!.
[Hey Amca o gözler sadece şov için mi?] (TL: Gözler lens mi?)
Eğer bunun ne olduğunu anlayamıyorsa benim tarafımdan kullanılabilecek değerde birisi olduğunu zannetmiyorum. Materyali ona uygun bir fiyatta satar daha da uğraşmam!
[Ne…?… Olamaz… Hayır, yani bu inanılmaz derecede anlamsız! Bana bu, önümdeki koca külçenin hepsinin “Büyü Demiri” olduğunu mu söylüyorsun!?]
Beklenildiği gibi, Amca-san fark etti! Ama nasıl şaşırdıysa bende o kadar hoşnut bir şekilde şaşırdım!
[Aca- Acaba bunu bana verebilir misin? Tabi ki gereken parayı ödeyeceğim!]
Fufufu. Yakaladım onu!
[Ah, şimdi, acaba ne yapsak ki ~]
[Argh. Ne istiyorsun? Elimden ne gelirse yaparım!]
[Bu sözleri bekliyordum! Bizim durumumuzun ne olduğunu duydun değil mi? Amca-san’ ın grubu arasında zanaatını öğretebilecek birini bulmanı istiyorum.]
[Ne dedin? Buna emin misin? Yeterli mi?]
[Hmph. İlk önceliğimiz günlük gereksinimleri karşılayacak şeyleri ele etmek, kıyafet ve barınak! Ve şu andan itibaren kıyafetleri getirecek bir aracı istiyorum, aynı zamanda silah yapabilecek yetenekli birini.]
[Eğer istediğin buysa sıkıntı yok!]
Bu anlaşmayla birlikte “Büyü Demir Cevheri” ni Amca-san’ a , Kaijin , teslim ettim. Bu şekilde bir söz verildi.
Küçük detayların üzerinden işini bitirdikten sonra geçmeye karar verdik.
Verdiği tepkiye bakılırsa daha fazla istekte bulunmakta sıkıntı olmazmış ama çok fazla bir şey istemekte iyi bir şey değil.
Yani sonuçta… Aç gözlülük her zaman başarısızlıklarımın kaynağı oldu!
Geçmiş hatalarımdan ders çıkardım.
Aynı gün hep birlikte yemek yedik. Kaidou-san bizi bırakarak nöbet yerine geri döndü.
Gardiyanların Yüzbaşısı olsa bile öğleden sonraki işini aksatması altındakilere iyi bir örnek olmazdı. Ama yani sonuçta bu beni gezdirmek-rehberlik etmek içindi. Bu konu hakkında söyleyebileceğim bir şey yok! Ve daha sonra üç cüce abartılı bir şekilde bana teşekkürlerini iletti.
Görünüşe göre Amca-san (Kaijin)’ ın şu anki durumuna onların sebep olduklarını düşündüklerinden yardım ettiğim için bana karşı baya şükran duydular.
‘Eğer size de uğunsa siz de bize neden katılmıyorsunuz’ diye sorduğumda gözleri şaşkınlıkla açıldı ve aralarında bir müzakere başladı. Yani bir sonuca varacaklarına emindim.
Ama şimdi en önemli soruyu sorma zamanıydı.
[Amca-san, geriye 4 gün kalıyor. Bugünü sayarsak da bu 4.5 gün yapıyor. Bu süre işini bitirmek için yeterli bir zaman mı?]
[… Dürüst olursak, yapılabileceğini zannetmiyorum. Ama yine de yapmaktan başka bir seçeneğim yok!]
Yani elinden gelenin en iyisini yapmayı planlamış…
Ancak bu kadarını biliyorum, yapılamayacak bir şey yapılamaz!
Bir şeyi başarmak için onu başarıya sürükleyecek bütün parçalarının bir araya getirilmesi gerekir.
Bunun hakkında yapılabilecek bir şey yok… Buna el attığıma göre, sonuna kadar devam! Aynı gemideyiz sonuçta!
[Anladım! Bir planım var! Şimdilik yarına kadar bekle. Sakinleşmene ihtiyacım var ve bana yapabileceğin, dövebileceğin en mükemmel kılıcı yap!]
[Ne diyorsun? Bu konu hakkında bir amatör değil misin? Yardım edebilecek ne yapabilirsin?]
[Bu bir sır. Ama bana inan! Eğer inanamıyorsan istediğin gibi yap (ne halin varsa gör). Ancak bu siparişi yapamayacağından eminim!]
[… Sana güvenmem sıkıntı olmaz deme? Eğer yapamazsan sana “Büyü Demiri” için ödeme yapmayacağım. Yani sonuçta benim için bir fark yaratmaz, nasıl olsa ödeyemeyeceğimden!
Ama eğer sözünü tutabilirsen… Sana yemin ederim ki benimde sözümü tutacağıma emin ol! Sana dünyadaki en iyi işçileri ayaralayacağım!!!]
Sözlerimizi verdik.
Ve verilen söz tutulması gereken bir şeydir!
.
.
.
Durum
İsim: Rimiru Tempest
Tür: Slime
Kutsal Koruma: Fırtına Hanedanlığı
Unvan: Canavarları Kontrol Eden (Kimse)
Büyü: Yok
Yetenekler: Özel Yetenek [Ulu Ermiş], Özel Yetenek [Avcı], Slime Türüne Ait Yetenekler [Özümseme, Absorbe, Yeniden Yapılandırma], Ekstra Yetenek [Su Kontrolü], Ekstra Yetenek [Büyü Algısı], Elde Edilmiş Yetenekler: Kara Yılan [Isı Tespiti, Zehirli Pus Nefesi], Kırkayak [Felç Edici Nefes], Örümcek [Yapışkan İplik , Demir İplik], Yarasa [Ultrason Dalgaları], Kertenkele [Savaş Zırhı], Kurt [Üstün Koku Duyusu, Telepatik İletişim, Baskı]
Rezistanslar (Dayanıklılık): Termal Dalgalanma Rezistansı EX, Fiziksel Saldırı Rezistansı, Acı Rezistansı, Elektrik Rezistansı, Felç Rezistansı.