014–Problem

Font Size :
Dark Mode
Reset Mode





Çevirmen: bakakuun
.
.
.
.
Askeri ülke Dwargon.
Cücelerin Krallığıydı.
1,000 yıl geçti ilk kuşak cüce kahramanının, Kral Guran Dwargo’ nun ülkeyi kurmasının üzerinden.
Bugüne kadar ülke hem tarihini, kültürünü, teknolojilerini koruyordu hem de onları geliştiriyordu.

Zamanın Kralı Kral Gazelle Dwargo üçüncü kuşak cücelerdendi ama dedesinin gençliğinde yaydığı, ona yakın bir hava veriyordu etrafına.
Yüce kahraman diye biliniyordu ve herkese karşı adil davranarak akıllı bir kral olarak kutlanıyordu halkı tarafından.
Bu yer bu tarz bir cüce tarafından yönetiliyordu.
Bağımsız bir ticaret şehri olarak bütün ırklar için bir ticaret merkeziydi. Bu sebeple Krallık tamamen tarafsız olma politikasını benimsemişti.
Bu şehrin içerisinde zeki kral hiç bir çeşit şiddete göz yummazdı.
Doğudaki İmparatorluk bile açık bir agresiflikten kaçınmıştı askeri ülke Dwargon karşısında!
Söylemek gereksizdir ama bu maceracılar arasında en çok konuşulan hikayelerdendi.
Cüceler azılı birer savaşçı olarak biliniyorlardı ve bir atasözü bile mevcuttu: “Cücelere karşı bir kere karşı gel, ikinci bir seferi olmaz!”
Askeri bir ülke ünü öylesine birden bire ortaya çıkmış bir şey değildi!
Savaş halinde, ağır zırhlı piyadeler bir duvar oluşturarak ordunun Büyü Müfrezesini korurdu.
Karşı taraf daha duvarı geçemeden güçlü büyülerle tamamen yok edilirdi.
Geçmiş 1,000 yılda cücelerin ordusunun gücü yenilmezlik övgüsü ile her zaman ünlü kalmıştı.
Ve bunları mümkün kılan…
En son teknolojileri kullanarak yaptıkları ekipmanlardı -silah.
Dövdükleri silahlar ve zırhlar en son teknoloji ile yapılmış olup normal ürünlerin seviyesini bile çok üstün bir şekilde geride bırakıyordu.
Bu yüzden!
Cücelerle savaşmaktansa dostça bir ilişki kurmak tercih edilirdi.
Bu nedenle, eğer iblislerle karşılaşacak olsa bile biri asla salakça onlara saldırmaya çalışmazdı.
Şehirleri insanların ve iblislerin birbirleriyle karıştığı bir yerdi.
Gerçekten dünyadaki en güçlü yerlerden biriydi.
Şehir savaş malzemeleriyle taşıp patlayacak olsa bile hala barışın tadını çıkarabilen bir ülkeydi.
Silah dağıtıcıların savaş yaratmaktan en uzak olması bir bakıma…. ironik.
Girişin önünde insanların oluşturduğu uzun bir sıra vardı.
Doğanın açtığı koca mağaranın ağzını kapatabilecek büyük bir kapı vardı.
Maalesef bugün kapalıydı.
Büyük kapının altında, hızlı bir şekilde insanların geçmesini sağlamak için yapılmış küçük bir kapı mevcuttu.
Yolun solunda bir grup insan sıralanmıştı. Görünen o ki sağ taraftaki yol aristokratlara ve önemli sayılabilecek insanlara ayrılmış.
Bu yolun solunda, sırada yerimi alırken yaptığım izlenimlerime dayanan bir düşünceydi.
Beklerken, insanlara çeşitli –birbirinden farklı- muamele yaptıklarını gördüm, kimisine direk geçme hakkı verilirken kimi içeri alınarak kontrol ediliyordu.
Askeri bir ülkeye yaraşan bir şekilde gardiyanlar defansif bir hal aldılar.
Bu kadar güvenlik için alınan prosedürlere rağmen içeri girince tamamen serbest bir hal alınabiliyor gibi gözüküyor… (TL: davranış)
Yine de, sıra gerçekten çok uzun. Buraya kadar yapılan yolculuk için harcanan zamandan daha fazlasını sırada beklerken harcıyor olabiliriz…! (TL: İstanbul o sen misin?!)
Tam bunları düşünürken,
[Oi oi! Burası gibi bir yerde bile iblisler var! Hala içeri girmediğimizden burada canlarına okusak iyi olmaz mı?]
[Hey, burada sıraya girip de ne yapıyorsunuz? Ne kadar yüzsüzsünüz. Eğer ölmek istemiyorsan, yerini bana ver!
Ayrıca yanında olanları da burada bırak ve sonra sadece bu seferlik gitmekte özgürsünüz!!!]
Bunlar harbiden su götürür açıklamalardı…
Aslında, sesin içinde olan kötü niyet tamamen bize yöneltilmiş diye düşünüyorum.
Burada yalnızca ben ve Gobuta-kun vardı.
Her halükarda üstünde eski püskü peştamallar olunca kötü bir şekilde insan istemeden dikkat çekiyor.
Rigur da gelmek istemişti ama reddetmiştim..
Geride kalan grup bizim dönüşümüzü beklerken ormanın girişinde kamp yapıyordu.
Ve bu nedenle sadece ikimiz vardık ama acaba bu bizi kolay bir hedefe mi çevirdi?
Sıraya girmek istemeyen birkaç maceracı bu nedenle bizi kesmiş olabilir.
[Oi oi, Gobuta-kun, sen de bir şey duydun mu?]
[Evet, ben de duydum…]
[Geçen sefer buraya geldiğinde de böyle bir şey oldu mu?]
[Tabiki! Mosmor ve yemyeşil renklerle çevrelenecek kadar dövülmüştüm daha sonra bir grup Kobold tüccarları beni bulmuştu. Eğer beni bulmasalardı büyük olasılıkla şimdiye çoktan ölmüştüm.]
[… Yani buna benzer bişey yaşadın. Peki o zaman, bunun için bir şey yapılamaz mı?]
[Bu güçsüz canavarların kaderi…]
Görünüşe göre sıkıntılı bir durum içerisindeyiz. Dahası bunu gibi olaylar buralarda normal karşılanıyor…
Bunu daha önceden bilmeyi isterdim.
Sanki düşüncelerimi anlamış gibi Gobuta-kun yere bakıyordu.
En sonunda benimle normal bir şekilde konuşuyordu –konuşturmayı becermiştim- ama bunun gibi bir hata onu eski gergin haline geri mi çevirecek?
Biraz endişelenmiştim.
[Oi! Ezik olmana rağmen beni takmamazlıktan gelme!]
[Bunu boşver de bir slime ile konuşmak sıkça olan bir şey değil, değil mi? Bunun bir sergi gibi bir şeyde popüler olacağını düşünmez misin?]
İkili sinir edici diyaloglarına devam ettiler.
Bana Buddha gibi derin ve köklü bir sevecenlik ve şefkatimin olduğunu birsinin söylediğini hatırlıyorum… Ama bu durum beni sinirlendirmeye başlıyordu.
[Gobuta-kun… Daha önce söylediğim kuralları hatırlıyor musun?]
[Tabiki! Kesinlikle!]
[Anlıyorum. O zaman, kısa bir süre için gözlerini kapatmanı ve kulaklarını tıkamanı istiyorum! Kesinlikle bu tarafa bakmamalısın!]
[…? Tam olarak anlamıyorum, ama tamamdır!]
Pekâlâ, kuralları yapan ben ve ilk yıkan da benim…
Eğer öğrenirlerse bu onların akıllarını kötü bir yönden etkileyebilir.
Gubuta-kun’ a da gözlerini kapattırdığımıza göre de… Çöpü atmaya başlayabiliriz!
O anda, sağımda olan adam gözlerini başka bir yere dikti.
Etrafımı biraz daha iyi bir şekilde kolaçan ettikten sonra… Uzaktan durumu incelerken sırıtan üç kişi gördüm.
Önündeki ikili kılıç kullanıyordu ve diğer adamında hafif –hareket etmesi kolay- bir ekipmanı vardı. Büyük olasılıkla uzmanlık alanı hırsızlıktı.
Üçlü grupta, iki tane büyücü ve ya rahip gibi giyinen adam ve bir tane büyük savaşçı vardı.
Bir önsezide bulundum. Hepsi aynı gruptandı ve önümdeki ikili bizi onlara doğru gütmek için buradaydı, planları bu olmalı.
Daha sonra diğer üçlü bizi kovalayarak kaçarken öldürecek ve masumca diğer ikili ile buluşacaktı.
Senaryo buydu demeye dilim gitmiyor.
Bu şekilde kim bilir kaç tane güçsüz canavarı öldürerek eşyalarını çaldılar acaba.
Güzel düşünülmüş bir plandı.
Ancak… Bu sefer seçtikleri hedef yanlıştı!
[Oi oi! Sabırlıca sıranı beklemelisin! Ben baya sabırlı biriyim bu yüzden af dilemekte geç değilsin. Hadi sıranın arkasında yerini al hemen!]
Onları kışkırtmaya başladım.
O anda önümdeki ikili afalladı ve yüzleri kısa bir sürede kıpkırmızı oldu.
Anlaşılan bunların sabır eşiği baya azdı.
[Eziğin tekiyken cesurca davranıyorsun… Adam ol ukalalık yapma!]
[Oi oi, ölüm fermanını da imzaladın! Eşyalarını bırakırsan canına da kıymayacaktım!]
Esas eziklerin – göt acısı – olanların söyleyecekleri şeyleri söylemeleri onlara ne kadar da uyuyordu.
Bu durumu biraz kenara bırakalım.
Yakındaki tüccarlar ve maceracılar bizim neden olduğumuz kargaşayı fark etmeye başlıyorlardı.
Daha da fazla ilgi çekmeliydim.
Aslında kendini koruma gibi bir kuralın burada var olup olmadığından da emin değilim… Birkaç insanın bana şahitlik yapması ne kadar da iyi olurdu.
Ancak, hiç mi bir babayiğit yoktu “Merak etme seni kurtaracağım!” diye önüme atlayacak?
Eğer güzel bir kız olsaydım kesin biri çıkardı ancak bir slime için bunu yapacak birinin olması beklenemez.
[Bana art arda ezik diyorsun, dilini ağzının içinde küstah küstah döndürmeyi biliyorsun ha! Dahası… Ben, bir slime ha?]
[Nasıl bakarsam bakayım sen kesinlikle bir slime’ sın!]
[Benimle alay geçmek ha…! Senin gibi bir ezik tarafından alay geçilmeyi affetmem! Öldürmeyecektim seni ancak artık canına okuyacağım!!!]
Bunları söyledikten sonra ikili silahlarını hazırladılar.
Ah! En sonunda bana saldıracaklar.
Nasıl iş arkadaş, geldikten sonra ilk konuştuğum insanlar bunlar oldu… Ne kadar da kötü şansım var. İblisler bile cana daha yakın.
Yakındaki insanlar çevremizden uzaklaşarak etrafımızda bir çember oluşturarak izlemeye başladılar.
Belki gardiyanlar da curcunanın farkına varmıştır, bu insanların bizden uzaklaşmalarının nedeni olabilir.
Pekâlâ.
Rahat bir şekilde ileriye giderek bunları söyledim,
[Kukuku. Bana ezik dedin deme? Bir slime?… Ne zaman bir slime’ a dönüştüm! Ya da acaba kafan karıştığından mı böyle görüyorsun?]
Bilerek bir şeyler ima etmek için böyle konuştum.
Dedikleri doğru, her ne açıdan bakarsan bak ben gerçekten bir slime’ ım. Bu gerçek ilk görüldüğüm andan beri ortadaydı.
Ancak bu bir rol yapmacaydı… Muhtemelen.
[Ne dedin! Blöflerle kendini bir şey sanma!]
[Hmph! Eğer gerçekten bir slime değilsen gerçek yüzünü göster o zaman! Öldükten sonra bahaneler için çok geç olacak!]
Görünüşe göre şekil değiştirmemi bekleyecekler.
Planlandığı gibi!
Bir slime iken onları yenebileceğime inanıyorum.
Ancak! Gücümü kontrol etmek zor olabilir bu nedenle onları yanlışlıkla ortadan ikiye ayırabilirim.
Sadece bayıltacak kadar gücümü azaltmak zordu.
[Pekâlâ, o zaman. Size göstereceğim gerçek yüzümü!]
Bağırırken aynı zamanda meşum-kötü bir aura da saldım ki gücümü anlasınlar.
Tabiki yalnızca azıcığını.
Kimse farkına verdımı diye etrafımı bir kolaçan ettim.
Uzaktan bizi izleyenlerin çok azı bunu fark etti.
Önümdeki gerizekalı ikili ve arkadaşları bunu fark ettiklerine dair bir belirti göstermediler.
Gerizekalılar… Anca havlıyorlar ama ısırmaya gelince sıfırlar.
Durumu gözden geçirmeyi bitirmiştim. Pekala şimdi neye dönüşsek…
Bedenimden yoğun bir duman çıktı.
Tamamen benliğimi çevreledi… Ve bir müddet sonra dağılarak başka bir iblisi ortaya çıkardı.
Siyah bir kurt.
Oh? En son [Avcı]’ yı kullanarak değiştiğimi hatırlıyorum, Keskin Diş Kurtlarının benliğine bürünmüştüm…
Ama şimdi Ranga ve evrim geçirmiş kurtların sahip olduğu siyah kürke benziyordu kürküm.
Bu kadar da değil, fiziğim Ranga’ nın kini de geçti ve anlımda şimdi iki tane boynuz vardı.
Taklit: Fırtına Yıldız Kurt’ u
… Görünüşe göre eğer [Avcı]’ yı kullandığım ırkın üyeleri evrim geçirirse benim taklit yeteneğimi de etkiliyor. (TL: İsim vererek kurduğu bağ)
Bu Ranga’ nın da üstünde bir evrim olmalı. Aşırı kuvvetli bir güç hissediyorum.
Gerizekalı ikilinin bu değişimi görüp kaçacağından emindim.
Ama düşüncemin aksine,
[Ha! Dışarıdan güçlü görünsen bile içerişe bir slime’ sın!]
[Oi oi, bunu görüp kaçacağımızı mı zannettin?]
… Hiçbir şeyin farkında değiller!
Oi oi, karşılaştığın tehlikenin farkına varabilmen lazım!
Evvela, eğer bir slime dönüşürse bunun bir ilizyon ve ya başka bir şey olduğunu anlayamamış olsan bile bu durum karşısında dikkatli olmak yapılacak ilk şey.
Ama yine de bunlar durumu hiç takmıyorlar.
Belki saklanan arkadaşlarına güveniyorlar.
Kullanabildiğim yeteneklerin de sayısı artmış.
[Süper Koku Alma, Düşünce Aktarımı, Yıldırma, Gölge Hareket, Kara Yıldırım]
Gölge Hareket Ranga ve arkadaşlarının öğrenmeye çalıştığı bir yetenekti.
Hedefleri partnerlerinin gölgelerinden çağırıldıklarında ortaya çıkmaktı.
Şimdilik sadece gölgelere girmeye çalışıyorlardı yani daha tamamlanmasına çok vardı.
Ve diğeri Kara Yıldırım… Bunun gücünü test etmeden de tahmin edebiliyorum. Eğer denersem önümdeki acınası gerizekalılardan geriye bir şey kalmaz.
Ancak önsezilerim kuvvetli olmadığından, durumları bundan da kötü sonuçlanabilir. Sonuç bu olunca kullanacak bir yetenek yoktu.
Sadece [Yıldırma] bu gerizekalılar üzerinde etkili olabilir! Bir bakıma salaklar yenilmez değil mi?
Her neyse, sonuçta yanlızca izleyen birkaç kişiyi altına sıçtırtacak kadar korkuttum.
[Aman… Umrumda değil. Bu çok yorucu, geleceksen gel!]
İlk saldırıyı yapmalarına izin verdim.
Taklit halindeyken zarar alırsam acaba ne olur?
Bir sefer bunu kertenkele iken denemiştim.
Devamlı bir şekilde hasar alınca bir seviye hasar biriktiğinde taklit çözünüyordu.
Ondan sonra slime vücuduma bir zarar gelmiyordu.
Büyük olasılıla Taklit yeteneği büyü özünü kullanarak yeni bir vücut yaratıyor, gerçek vücuda neden zarar gelmediğinin esas nedeni bu.
Bu yeteneğin iki kısıtlaması vardı. Taklit çözündükten sonra 3 dakika boyunca şekil değiştirememek ve diğeri de iblisleri taklit etmek bir miktar büyü özü gerektirmesiydi.
Gereken büyü özü nispeten önemsizdi ve bu nedenle bir problem de değildi ve bu yeteneğin bir süre limiti de yoktu.
Özetlersek, bana saldırmaya istedikleri kadar devam etmelerinde bir sıkıntı yok.
Karşı tarafın güçlü olduğu durumda ise slime haline geri dönerek hızlı bir şekilde kaçabilrim.
Ve kavga ilk onların saldırmasıyla başladı.
[Heh, zıbar!]
[Raaaagh!!! [Rüzgar Yarıcı]]
Hırsız bana birkaç hançer fırlattı.
Ve kılıç kullanan da bir yetenek kullanarak mı saldırdı? Bana doğru kılıcı sallarken kılıcı yeşil renkte parlıyordu.
Çııııııııııın!
Pat!!!
Aynı anda üç tane hançer fırlatmak etkileyiciydi ancak kürkümü delecek kadar güce sahip değildiler.
Kılıcı kullanana gelirsek, üzülerek söylüyorum… değerli kılıcı pat diye kırıldı.
[Biraz önce bir şey mi yaptınız?]
Tecrübeli bir hava ile kötü rolünü sahiplenirken hevesli bir şekilde onlara sordum.
Ama doğrusu saldırılarının gücü o kadar güçsüzdü ki soru sormam makuldü.
O yetenek sadece bir şov muydu?
[O-, Olamaz! Bu kadar sert bir kürk…]
[İmkânsız… bu, bunun gibi bir şey imkansız!!! Kılıcım gümüşten yapılmaydı! İblislere karşı gücünü arttıran bir etkisi vardı!!!]
… Eee tabiki, gümüş dayanıksız bir şey değil mi? Neden bahsediyor bu… gerizekalı. (TL: Witcher oynadıysanız bilirsiniz gümüş kılıç olayını)
[Oi! Siz de yardım edin!!!]
Sanki artık dışarıdan nasıl göründükleri umurlarında değilmiş gibi arkadaşlarını çağırdı. Beklendiği gibi saklanan üçlü onların gruplarının bir parçasıymış.
[Heh! Artık işin bitti!]
[Vay vay!… Gerçekten benim de sıramın geleceğini hiç düşünmemiştim!]
[Bir slime’ ın taklit yeteneği ha? İlginç. Seni öldürdükten sonra parçalarına ayırarak inceleyeceğim!]
[Bir süredir hareket etmiyor. Hareket etmek büyüyü bozuyordur. Nasıl ama bildim mi?]
İstediklerini söylerlerken o kadar da ses yaptılar ki.
Beşi benim etrafımda bir çember oluşturdu ve aynı anda saldırmaya başladılar.
Hırsız kısa kılıcıyla beni kesti.
Bu sefer kılıcı kullanan eleman büyü saldırısı kullandı, [Rüzgar Orağı] (Şaşırılacak kadar yetenekliydi)
Ağır savaşçı [Güçlü Kesiş] diye saldırırken haykırdı.
Büyücü de büyü saldırısı kullandı, [Ateş Topu].
Rahip bir büyü kalkanı yaratıyordu olası saldırıma karşın.
Parti olarak baya dengeli bir formasyondu.
Ancak maalesef hiçbir saldırıları beni etkilemedi.
Onlara göz kenarıyla süzülen bit bakış attım.
Görünüşe göre ses yapamayacak kadar şaşırmışlardı.
Eğer şimdi kullanırsam [Yıldırma]’ nın onların üzerinde bir etkisi olabilir.
Auuuuuuuu~~~!!!
Ulumanın üstünde [Yıldırma]’ yı da kullandım.
Ama bu devasa bir hata oldu.
Uzaktan izleyenler bile bayılmaya başladı.
Kısacası durum bir faciaydı.
Siktir… Ne yapsak ki? Bunun sonu kesinlikle iyi bitmeyecek.
Eh? Beşli gruba ne mi oldu?
[Yıldırma]’ nın tüm darbesini yakın menzilde aldılar.
Yani, tabiki…
Bunun sesli söylemeye gerek yok.
Ve birden bire birkaç cüce gardiyanı bu tarafa doğru koştuklarını [Büyü Algısı] ile algıladım.
Şu anki ruh halim hakkında…
Çevredekilerin pantolonlarını çeşitli sıvılarla ıslattıklarını gördüm ve hiçbir kaygım olmadan gerçeklikten kaçmayı düşündüm.
[İçine sıçtıktan sonra temizlemek gerçekten çekilmez ha~]
.
.
.
.
Durum
İsim: Rimiru Tempest
Tür: Slime
Kutsal Koruma: Fırtına Hanedanlığı
Unvan: Canavarları Kontrol Eden (Kimse)
Büyü: Yok
Yetenekler: Özel Yetenek [Ulu Ermiş], Özel Yetenek [Avcı], Slime Türüne Ait Yetenekler [Özümseme, Absorbe, Yeniden Yapılandırma], Ekstra Yetenek [Su Kontrolü], Ekstra Yetenek [Büyü Algısı], Elde Edilmiş Yetenekler: Kara Yılan [Isı Tespiti, Zehirli Pus Nefesi], Kırkayak [Felç Edici Nefes], Örümcek [Yapışkan İplik , Demir İplik], Yarasa [Ultrason Dalgaları], Kertenkele [Savaş Zırhı], Kurt [Üstün Koku Duyusu, Telepatik İletişim, Baskı]
Rezistanslar (Dayanıklılık): Termal Dalgalanma Rezistansı EX, Fiziksel Saldırı Rezistansı, Acı Rezistansı, Elektrik Rezistansı, Felç Rezistansı.

  Önceki Bölüm |          | Sonraki Bölüm